14 Eylül 2010 Salı
YIllarca beklenen U2 Konseri
Evet şaşırtıcı oldu. Siteye U2 konseri izlenimlerimi yazmak için girdim ve gördümki yorumlarımı bekleyenler var :) Bayram boyu bilgisayardan uzak kaldım ve U2 konseriydi, Dünya Basketbol Şampiyonasıydı, Referandumdu derken baya bi yalpalandık ve şimdi toparlandık. Evet destur varsa başlayalım efsane konserin anlatımına;
- "Abi zaten pazartesi, zaten ramazan, zaten taaa bilmemnerde kim gelecek konsere, bence pek kalabalık olmaz. Zaten stadyum asla dolmaz o kadar insan metal festivaline gelmedi U2'ya mı gelecekler" Evet bunlar benim konser öncesi söylediklerimdi. Nitekim pazar günü sekiz saat sağanak istanbul yağmurunun ardından moraller iyice bozuldu ve kimsenin gelmeyeceği fikri iyice yerleşmişti kafaya.
12 yıldır U2 dinliyordum ve bu konseri heyecanla bekliyordum. Gerçekten çocukluk hayalimdi onları canlı izlemek. Yaşlandılar, politikleştiler, kalitesiz müzik icra etmeye başladılar ama U2 benim için hala U2 idi. Geçen yıl Oğuz'un Zagrebten getirdiği izlenimlere iyice özenmiştim ve bu sahneyi, bu adamları kesinlikle görmeliydim. Küçükken kendi kendime aldığım bir karar ise şuydu bu konuda. "Eğer yeterince param olursa ve 30 yaşıma kadar hala onları izlemediysem kesinlikle U2'yu ve Aerosmith'i izlemeye yurtdışına gitmeliydim". Ben ortaokulda kasetleri çevirip çevirip dinlerken U2'yu ne MTV ne NR1 ne de başka bir müzik kanalı pek önem vermezdi gruba. Bırakın televizyonlarda röpörtajı çıkması, gazeteye çıkması, klipleri bile nadiren gösterilirdi. 98 yılında Sweetest thing biraz rağbet gördü hatırladığım. Konser öncesi bi baktım gazeteler kuponla DVDlerini veriyor. Hergün Doğuş medyada mutlaka haberleri var, Yekta Kopan gidip dünyanın bi ucunda röportaj yapıyor. Vay be dedim ne grupmuş. Görende Beatles dirildi birleşti sanacak.
İki paragraf daha konsere gelmeyi düşünmüyorum :) bu yüzden atlayarak okuyacaklar için ön bilgi vereyim dedim. Herneyse geçen yıl konser için açtığım facebook event bir anda yüz küsür kişiye ulaştı. Türkiye fan klübünden mesaj geldi birleştirmek için falan. Bi anda birsürü adam fanklübe üye oldu hergün videolar paylaşılıyor U2 seceresi anlatılıyor. Noluyor lan benim odamda sadece yedi yıl önce özenle hazırladığm bir poster, birkaç değerli plak ve tüm CD kataloğundan başka pek birşey yok. Herkes Yutucu olmuştu. Aslında güzel bir görüntüydü benim için :) Çünkü yıllarca dinlediğim onlarca grubu zaten pek kimse bilmez, fakat ilk dinlediğim grubu bir anda herkes konuşur olmuştu.
Gelelim U2ya olan bu ilginin kaynağına. Egemen Bağış diye bir adam var biliyorsunuz. Avrupa birliği baş nane limonu. Vatandaş gitmiş 2010 kültür başkenti olayını Bono'ya övmüşte övmüş. Bonoda tamam hadi aldık sizide turnenin arasına demiş. Yani abartılacak pek birşey yok. Yani aslında yıllarca U2'nun Türkiyede konser vermemesinin sebebi ne asparagaslarda olduğu gibi ne insan hakları cart curt ne de U2'nun başka bir tavrı. Daha önce bir yazıda bundan bahsetmiştim zaten. Konser verilmemesinin benim kanımca sebebi birincisi ortadoğu ülkesi olmamız ve "burada kim dinler lan bizi" zihniyeti ayrıca bilet fiyatlarının yeterli yükseklikte olmayacağı. Bu yüzden hiçbir organizasyon firması gidip teklif bile etmemiş sanırım. Herneyse; olay bir anda büyütüldü ve sanki hükümetin bir başarısıymışçasına gösterildi ve seçim hatta referandum propagandasına dönüştürüldü. Yandaş medyada "Bono da EVET diyor !" falan gibi garip ve anlamsız haberler çıkmaya başladı. Recep bey U2'yu çaya davet etti falan filan boğazda yüründü birlikte allah allah. Yani eminim siz akıllı ve mantıklı arkadaşlarımın çoğu da bir anda U2 antipatisi hissettiniz kendinizde. İçimizde müziklerini sırf bu yüzden eleştirenler bile türedi. Velhasıl kelam akabinde ve detayında bir konser siyasi bir gövde gösterisine dönüştü. Ve tüm sorumlusunun Bono olduğunu söyleyebilirim kanımca.
Gelelim konsere. (Sözümü tuttum :)) Cumartesi ve pazar istanbulda geçen haftasonumuz bitti ve pazartesinin bulutlu sabahına uyandık. Saatler geçti geçti ve akşam 21:30'da başlayacak konsere saat 18:30'da gayrettepe mevkinden yola çıktık. Çok sevgili Mete Tekindal beni kardeşimi ve sevgilimi arabasıyla taa konser stadyumuna kadar götürdüğü için minnettarım. Neden mi minnettarım ? Çünkü o stadyum emin olun İstanbulda değil. Tekirdağda bana sorarsanız. Evet yola çıktıktan tam iki saat kırkbeş dakika sonra ulaşabildik konser alanına arabayla. Evet yanlış değil 2 saat 45 dakika gittik TEM otoyolunu. Zaten son iki üç km'yi yürüdük stadı gördükten sonra. Mete arabayı mahşere parkedip geldi. Şanslıydık ki konser 22:00'de başladı.
Konserdeki parça listesi sırasıyla şöyledir ;
Return of the Stingray Guitar
Beautiful Day
New Year's Day
Get On Your Boots
Magnificent
Mysterious Ways
Elevation
Until The End Of The World
I Still Haven't Found What I'm Looking For
Pride (In The Name Of Love)
In A Little While
Miss Sarajevo
City Of Blinding Lights
Vertigo
I'll Go Crazy If I Don't Go Crazy Tonight (Remix)
Sunday Bloody Sunday
Mothers of the Disappeared
Yiğidim aslanım burda yatıyor
Walk On
----Bis---
One
Where The Streets Have No Name
----Bis---
Ultraviolet (Light My Way)
With Or Without You
Moment Of Surrender
Sürpriz şarkılar vardı görüldüğü gibi. Tabiki 2000 yılı sonrası ağırlıklıydı fakat ben ve tüm U2 severler 2000 yılı öncesi şarkılarda daha çok coştu. Konserde öğrendiğimiz bir diğer bilgi ise Türkiyede en çok bilinen ve dinlenen şarkı With or Without You imiş. Tribünden izleyen bir arkadaşımın dediğinin aksine ses sisteminin oldukça iyi olduğu kanısındayım. Bas sıkıntısı vardı dediği gibi ama çok kötü gelmiyordu bize. Inner Circle denilen sahnenin bir parçası olan kısmın dışında biraz geride izledik konseri.
Birazda sahneden bahsedeyim. The Claw ismini verdikleri sahne beş yıl boyunca tasarlanıp inşa edilmiş, fakat değmiş. Oldukça yüksek, geniş ve ışıklı bir oluşum. Fotoğraflarına ve detaylarına bakarak fikir sahibi olunuyor fakat konseri yaşarken bu maddenin garip garip sürprizleri ortaya çıkınca iyiki yakından görmüşüm deniliyor. Adam boyu çapında disko topu olsun, renkten renge giren ayak kaplaması olsun, inner circle kısmına birleşen tekerlekli yürüyüş yolu olsun ve en çarpıcı olarak petek petek ayrılan dev hidrolik ekranı olsun bu sahne gerçekten çok başarılı. Son olarak şunu belirtmeliyim. Konser bitip ışıklar yandığında sahnenin dört ayağının tepesinden zincirlerle dörder kişilik dört ekip indi. Baktıkki adamlar konser boyu bilmem kaç metre yukarda ışık tutmuşlar. Vay anasına sayın seyirciler ! Fakat tüm zıbıtlar ve gösteriş bir yana sahnenin en işe yarar özelliği gerçekten 1.60 boyunda insanların bile uzaklardan tüm grubu ve gösteriyi rahatça izleyebilmesiydi.
Konser başlamadan önce bu garip sahnenin dev ekranında saniye dakika ve saat kadranı olan ve etrafında da dakikaları gösteren çentikler olan bir saat animasyonu vardı. Fakat izleyicilerin tek tek farkettiği üzere bu saat doğru saati göstermiyordu. Dikkatimizi başka şeylere verdiğimiz esnada yanımızdaki insanların saatin hızlandığını konuştuklarını gördüm. Baktım ki belirgin bir şekilde saniye hızlanmaya başladı. Konser öncesi çektiğimiz sahne fotoğrafında o saati görebilirsiniz. Sonra dahada hızlandı dahada hızlandı. Artık anladıkki onikiyi vurduğunda başlayacaktı konser. Akrep yelkovan ve saniye 12'de birleşti ve durdu. Ama başlayan birşey yoktu. Tekrar dakika yavaş yavaş ilerlemeye başladı fakat bu sefer çevresindeki çentikleri parçalayarak ve etrafa dağıtarak ilerliyordu. Tüm çentikler parçalandığında tekrar saat tamamlandı 12de ve durdu.
Konserdeki bir diğer ticari strateji şu yöndeydi "Lan nasılolsa U2'nun en ucuz konseri bu, madem öyle yiyecek içecek fiyatlarını şişirelim çılgınca" Ve eminimki yiyecek içecekten konser biletinden kazandıklarından fazlasını kazandı organizatör firma. Bilmiyorum artık nasıl paylaşırlar. Zaten biz almasak bile yabancılar kapış kapış alıyorlardı dandik hotdogları. Neyse bu bilgi konser atmosferini bozacak bir konu olduğu için fazla üzerinde durmuyorum :)
Arkadaşlarım dandik hotdog ve su kuyruğu beklerken aniden dev ekrandaki saat kayboldu ve David Bowie'nin Space Oddity parçası başladı. Durumu anlayanlar "OoooooOOOaaa" diye bağırırken bende onlara katılarak önlere doğru ilerledim. Işıklar söndü ve yıllardır tüm konserlerinde olduğu gibi dev ekrandan sahneye geldikleri yolda grup elemanlarının görüntüsü siyah beyaz yansıdı. Bir yandan ".... ground control to major tom" diyordu kulaklarımızda Bowie diğer yandan U2 geliyordu sahneye.
Yukarıdaki listede Return of the Stingray Guitar yazan kısım aslında bir U2 şarkısı değil. Ya sadece konser için oluşturulmuş bir parça ya da cover birşey bilmiyorum fakat sözleri yok ve Bono sadece "İstanbul" hatta "Yvestanbüuuul" diyerek bu parçaya eşlik etti. Arkasından Beautiful Day başladı ve herkese konserin olduğu günün ne kadar güzel olduğunu müjdelercesine söylendi. Hemen arkasından New Year's Day gerçekten bu konserin olmazsa olmazıydı ve otuz yıldır olduğu gibi harikaydı bence. Ardından iki son albüm parçası geldi. Birisi çıkış şarkısı olan Get On Your Boots diğeri ona göre biraz daha güzel bir şarkı olan Magnificent. Ben pek bunlar üzerinde duramıyorum çünkü yıllardır dinlediğim şarkılar değil. Ama konserin heyecanı zaten o şarkıların nakaratlarını da insanlara söyletmeye yetiyordu.
Zaman zaman arkama dönüp insanlara baktığımda tribün ve sahadaki, gayet eğlendiklerini ve bazı popüler parçalara eşlik ettiklerini gördüm. U2 Türkiyeyi sevdiği gibi Türkiye de U2'yu sevmişti kanımca. Ta ki Bono boğaziçi köprüsünden bahsedene kadar. Adam dediki "Köprünüz çok güzel sadece doğuyla batıyı değil kültürleri ve insanları da birbirine bağlıyor" Güzel buraya kadar bizde seni seviyoruz. Fakat sonrasında " Egemen Bağış bana köprüyü gezerken önemini ve güzelliğini anlattı" benzeri bir cümle kurdu ki kıyamet orada koptu. İnsanlar yuhalamaya başladılar fakat adam istifini bozmadan iki üç cümle daha söyledi. Fakat bu iki üç cümle sürerken yuhlama dahada etkin bir hale gelince Bono kendinin dinlenmeyeceğini düşünmüş olacakki "Neyse tamam siyasetçi ismi vermeyeyim bundan sonra sadece köprüden bahsedelim" diyerek durumu yumuşattı. Zaten basında çıkan haberleri görmüşünüzdür. "U2 önce yuhalandı sonra alkışlandı " falan gibi. Ama bana sorarsanız Bono veya U2 anladılarki AKP zihniyeti ve AKP taraftarı insanların pekte U2'yu sallamadığı hatta U2'yu bir uzay gemisi veya gezegen sandıkları. Zaten dünyaca ünlü rock grupları memleketim coğrafyasında din sömürüsü yapıp siyaseti din propagandasıyla birleştiren insanlara pek hitap etmez. Şeytanın müziği onlar (bkz. Black Sabbath)
Gözlerimiz Mysterious Ways'de dansöz aradı. Nitekim dansözün memleketine gelmiştin, gidip avrupada değil burada yapacaktın o gösteriyi bence. O olmadı. Until the end of the world herzamanki gibi albüm kaydından çok çok daha iyi ve geçen turneden dahada gelişmiş gitar solosuyla ortaya çıktı beni benden aldı. I still haven't found what im looking for şarkısı nasıldı pek hatırlamıyorum çünkü o sırada Güheri kameraya çekiyordum çok daha eğlenceliydi. Pride başlamadan önce Martin Luther King videosu izledik dev ekranda ve duygulandık tabiki. In A Little While başladığında Bono sahneden bir kızcağızı yanına aldı ama kız artık şaşkınlıktan mı yoksa umursamazlıktan mı bilemiyorum, ne doğru düzgün dans etti Bonoyla ne de şarkının sözlerini biliyordu. İlerleyen zamanda Bono kızın kucağına yatıp öyle devam etti parçayı söylemeye ve orjinalinde ".... since she was a girl with spanish eyes" kısmını "turkish eyes" olarak değiştirerek söyledi. Miss Sarajevo hem savaşı hem de merhum Luciano Pavarotti'yi hatırlamamıza ve anmamıza yardımcı oldu. Parçada Pavarottiye ait kısmı Bono sesi yettiğince taklit etmeye çalıştı ve başarılı da oldu sanırım. Vertigo'da dikkatimi çekip hoşuma giden kısım Bono'nun kameraya iyice yaklaşıp ".... just gimme what i want and no one get hurts" kısmını söylemeden sadece ağızını oynatmasıydı. Nitekim seyircilerden o sözler geldi zaten ve güzel bir görüntü oluştu. I'll go crazy parçasında da yukarıda yazıldığı gibi remiks çalındı ama remiks dediğin sadece davul yerine Larry'nin davulun başından kalkıp yürüyerek tumba çalmasıydı. Ama güzeldi başarılıydı. O aralarda bi yerde işte o ekran petek petek ayrıldı aşağı doğru ve herkes telefonları kameraları çıkardı "oha lan" nidaları eşliğinde o garip görüntüyü çekti. Bono hepimize Sunday Bloody Sunday sözlerini ezberletti. Ve sonunda Mothers Of Dissappeared parçasına geldik
Bu şarkıda Zülfü Livaneli sahneye şaşırtıcı bir şekilde geldi. Kimse onun geleceğini bilmiyordu galiba. Yani NTV bile bunu önceden haber yapmadıysa ki bildiğim kadarıyla yapmadı, başarılı bir sürpriz oldu. Mothers of Dissappeared'ın sözlerini güzel bir ingiliççeyle söyledi Bono ile birlikte. Tabiki ülkemizde yapılan binlerce insan hakları ihlalinden birini örnekleyip ".... and remmember Fehmi Tosun" diyince biraz sinirimiz bozulmadı değil. Merak edenler U2'nun sitesinden veya benim feysbukta paylaştığım bağlantıdan konuyu öğrenebilir. U2 konserden sonra Fehmi Tosun'un ailesi ile de buluşmuş poz vermiş falan hatta. Sonrasında Livaneli ingilizce teşekkür etti U2'ya. Konser boyunca yapılan tüm ingilizce konuşmalar bir simultane çevirmen tarafından msn notasyonuyla harfler atlanarak türkçe bir şekilde dev ekrandan altyazı geçildi, garipti. Sonrasında o tüm gazetelere manşet olan olay gerçekleşti ve Zülfü Livaneli Yiğidim aslanım burda yatıyor'u söyledi. Gönül isterdiki Bono 'da buna eşlik etsin fakat gerek kalmadı çünkü tüm stadyum hiçbir U2 parçasına eşlik etmediği gibi hepbir ağızdan bağıra bağıra söyledi parçayı. Nitekim biraz "Bak Bono efendi sen söylüyosun rock falan iyi hoş ama gerektiğinde bu gençler tek yürek vatanın en duygusal halk türkülerine de eşlik etmesini bilir, benliğini hiçe saymaz" raconu oldu, iyide oldu.
Akabinde Aung San Suu Kyi'ye ithaf edilmiş Walk On söylendi ki gayet güzel bir performanstı. Özellikle ekrandaki görüntülerle birleşince daha anlamlı oldu. O teyzede Burma'da ev hapsi cezasına çarptırılıp siyasi nedenlerden dolayı yıllardır bu cezayı çekmekte olan biri. Ve sonrasında grup sahneden ayrıldı. Bitti sanmadık tabiki. Bir dostluk kardeşlik ve dünya barışı temalı bir video gösteriminden sonra tekrar sahneye çıktılar ve Bono o yeşil gitarını alıp One söylemeye başladı. 1993te yapıldığı üzere dünya dillerinde monitörde "One" kelimesinin karşılıklarını göremedik. Görseydik şayet arada "Bir" de çıkıyor olacaktı. Onu kaldırmışlar demek şovdan. Fakat parça birçok insanın hepbir ağızdan söylediği bir Lennon şarkısıymış gibi keyifli bir hal aldı. Geçen yıl Zagreb konserinden beni telefonla arayıp bu şarkıyı dinleten ve şu an vatani görevini Kars/Sarıkamışta icra eden Tankçı Astteğmen Oğuz arkadaşımıza selam ederim. One arkasından acilen Where the streets have no name geldiki bunu anlatmaya pek gücüm yetmiyor. Sadece yanımda olanlardan bunu dinleyebilirsiniz galiba. Bu şarkı benim en çok sevdiğim ve en çok etkilendiğimdir.
Ardından tekrar grup sahneden gitti ve bir çizgi animasyon video başladı. İki uzaylı dar bi uzay gemisinde giderken muhabbet ediyorlar bu videoda. Biri diyorki şurda bi yıldız gördüm galiba tekrar gelecekler gibisinden birşey sonradan 1993 model albümünün kapağı olan starchild mı ne öyle bişiydi bi illustrasyon çocuk var o bişeyler bişeyler anlattı garip bi ses tonuyla zaten anlayamadık. Kesin sosyal mesaj vermiştir diye düşünüyorum. Daha sonra onun şekli ortasında top olan bir daireye dönüştü ve o daire monitörden sahneye indi. Bi baktık ki Bono'nun elinde o şekilde neon kırmızı ışıklı garip bir mikrofon var yukarıdan kabloyla sarkıtmışlar. Ve Ultraviolet başladı. Bu parça benim favorimdir ama bu güne kadar hiçbir turnede söylenmemiş, bu da benim iyi şansım oldu artık. O bittikten sonra tüm sevgililerin ve herkesin heyecanla beklediği With Or Without You başladı. Etrafta sevişenler french kiss öpüşenler falan filan derken hep bir ağızdan -öncede dediğim gibi Türkiyede U2'nun en çok bilinen şarkısını- söyledik. Kapanış parçası beni pek tatmin etmeyen son albümdeki Moment Of Surrender'dı. Sakin ve bitişi getiren bu parçadan sonra grup sahneden ayrıldı. Ayrılırken Bono bizlere çok teşekkür etti ve "Arayı açmayalım tekrar görüşürüz" dedi. Bana biraz Metallica konserlerini hatırlattı. Onlarda öyle diyip iki üç yılda bir gelir olmuşlardı. Umarım U2'da böyle olur :)
Propagandalarıyla, siyasi göndermeleriyle, tepkili ve akıllı seyircisiyle, Türkiyenin değişik mozaik yapısının büyük bir stadyum konserine yansımasıyla, U2 otuz yıllık kariyerinin şarkılarını seslendirdi İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadyumunda. Ve sanırım 6 Eylül 2010 tarihli bu konser Türkiye için rock konseri organizasyonlarında büyük bir başlangıç olarak hatırlanacaktır. Umarım daha meşhur ve Türkiyeye para kazandıracak gruplarda ülkemizi ziyaret edip bu tip stadyum konserleri verirler.
Biz erdik muradımıza siz çıkın kerevetine. Bir başka konserde görüşmek üzere ve unutmayınki "more you take is less you feel, less you know is more you BELIEVE" . Sevgiler.
Jenni Tapanila
U2 yazısı gelemedi hala, gerçi youtube'dan izledim, konsere gitmiş gibi oldum :P
Neyse hep müzik olacak değil ya, bu yazımda da bir fotocu arkadaştan bahsedeceğim. Sevgili Jenni Tapanila. Geçenlerde gazetede kendisiyle bir röportaj yapılmıştı. Okudum ve onunla ilgili tek hatırladığım şey sadist bir hatunmuş ve İstanbul'daymış. Deviant sanatçıymış. Tabi bu durum bende merak uyandırdı ve hemen girdim sitesine.
E günlerden cumartesi saat 12:00, canım da sıkılıyor, hemen bir merakla www.suzi 9mm.com'a girdim ve karşıma garip bir foto çıktı. Neyse portrelere girdim, birşey yoktu, 'eee nerde bu vahşet, nerde bu kanlı fotolar' dedim. Hemen solda menüde 'dead series' ve 'fetish''e girince bulmuş oldum.
Gündüz gözüyle bakarken pek etkilemedi ama kapadıktan sonra hafif bir mide bulantısı yaptı tabi. Gerçekten bu kadar yaratıcılık görmedim ben :) Şimdi yazıyı yazmadan önce bir gireyim dedim ama tırstım hiç açamadım :)
Artık fotodan anlayan arkadaşlar görüntülere mi takılır yoksa fotoğrafın ışığına, netliğine ya da perspektifine mi bilemem kolay gelsin :-)
Neyse hep müzik olacak değil ya, bu yazımda da bir fotocu arkadaştan bahsedeceğim. Sevgili Jenni Tapanila. Geçenlerde gazetede kendisiyle bir röportaj yapılmıştı. Okudum ve onunla ilgili tek hatırladığım şey sadist bir hatunmuş ve İstanbul'daymış. Deviant sanatçıymış. Tabi bu durum bende merak uyandırdı ve hemen girdim sitesine.
E günlerden cumartesi saat 12:00, canım da sıkılıyor, hemen bir merakla www.suzi 9mm.com'a girdim ve karşıma garip bir foto çıktı. Neyse portrelere girdim, birşey yoktu, 'eee nerde bu vahşet, nerde bu kanlı fotolar' dedim. Hemen solda menüde 'dead series' ve 'fetish''e girince bulmuş oldum.
Gündüz gözüyle bakarken pek etkilemedi ama kapadıktan sonra hafif bir mide bulantısı yaptı tabi. Gerçekten bu kadar yaratıcılık görmedim ben :) Şimdi yazıyı yazmadan önce bir gireyim dedim ama tırstım hiç açamadım :)
Artık fotodan anlayan arkadaşlar görüntülere mi takılır yoksa fotoğrafın ışığına, netliğine ya da perspektifine mi bilemem kolay gelsin :-)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)