20 Ağustos 2010 Cuma

Desertrose Kaş'ta

Evet, geçen seneki annemle gittiğim Marmaris tatilinden sonra, bu sene de süper bir Kaş tatili yapabilmek için netten baya bir araştırma yaptım. Görülecek yerler, yapılacak aktiviteler herşey hazır kafada, annem de uyar bana, 2'miz gideceğiz sonuçta. Süper, herşey yolunda amaa o da ne bir haber geliyorki dayım ve teyzem de gelecekmiş. Aha dedim s*çtım çünkü 2'si de birbirinden tembel ve uykucu, hiçbirşey yapmazlar anca deniz, otel. Geçenki yazımda belirttiğim gibi gerçekten de kahvaltı, deniz, otele dönüş, akşam yemeği, hafif bir akşam turu, otele dönüş ve uyku. 8 gecemiz böyle geçti.



Güneye gitmeyeceğim diye çok iddialı konuşurdum ama bu kuralı bozmuş oldum, ilk defa kollarımın kızardığını gördüm. İlk 3 gün kızarmış tavuk gibi geziyorsunuz hem de 30 faktör güneş kremi sürerek ve sürekli gölgede durarak. Gerçekten çok sıcak ama nem azdı neyseki. Sürekli mayışmış bir halde dolanıyorsunuz ki bizimkiler yaşayan ölülerin dünüşü modundaydı 8 gece boyunca. Fotodaki zavallı kedicik bile kendini musluğa atmış.



Kaş görebildiğim kadarıyla sevimli güzel küçük bir yer, dağlar arasında kalmış, neyseki tepelerde yapılaşma yok umarım da olmaz. Şimdilik temiz bir denizi var ve dar ve şirin sokaklardan oluşuyor. Marmaris ve Bodrum'daki barlar sokağı gibi sokakları var ama daha kısa ve tabiki o kadar çok bar yok, genelde takı, halı, hediyelik eşya ve restaurantlardan oluşuyor.



Bizim kaldığımız otele yakın olan plaj küçük çakıl plajı ama gerçekten de küçük :) Aynı zamanda burası halk plajı oluyor, bunun sağ ve sol tarafı 2 ayrı işletme tarafından işletiliyor. Ya halk plajına girip -asla gölge bir yeri yok- pişeceksiniz ve çakılların üzerinde kıçınıza taşlar bata bata oturacaksınız :)







Ya da güzelce bu işletmelere girerek konfor içinde ve kazıklanarak rahat rahat şezlongunuzda güneşlenip, gölgeye çekilebileceksiniz. Fiyatlar da et yemekleri 30- 40 arası, tavuk çeşitleri 20 civarı, makarnalar ve salatalar 10 - 15 arası değişiyor. Ama neyseki şezlong parası istemiyorlar :-) Buralarda da denize girmek için basamakları kullanıyorsunuz yani ayaklar yere değmiyor ona göre. Her yer kayalık aman dikkat. Kum falan yok. Bu arada sahilden girerseniz buz gibi bir suyla karşılaşıyorsunuz, kaynak suyu karışıyormuş galiba ama tesisten girerseniz ılık su sizi bekliyor.


Ramazan başlayınca otelde tek türk biz kaldık birara, neyseki sonra gelenler oldu ama sayılıydık. Sanki yabancı bir ülkeye gitmiş gibi hissettim kendimi. :) Dikkatimi çeken bir nokta da hiç üstsüz turist yoktu, acaba ramazana mı uyum sağladılar :-P


Araba varsa eğer biraz ilerde büyük çakıl plajı var, 25 dkka uzaklıkta Kaputaş Plajı (192 basamakmış) var, Patara var, Saklıkent var. Bunların hepsine gidecektim hepsine ama çakıl plajına çakıldık kaldık. O yüzden bu bölümün fotosu yok, ah ah, of of....



Neyse 3. gün tek hareketli günümüz oldu Kekova ve Adalar turu yaptık. Sabah çıktık akşam döndük bir o güzeldi. Pek çok yerde durduk, gezdik, yüzdük. Kavga etmediğimiz tek gündü diyebilirim :) Burası da Kaleköy. Çok şirin bir yerdi. Bütün fotoları koyamıycam :)






Tabiki normal akşamlarda bizimkilerin uykusu 21.00'de gelmeye başlıyordu ama bu tekne gezisi bizimkileri bitirdi :)



4. gün akşamı bana geldiler artık, orda bir rock bar bulmuştum, anneme "yürü gidiyoruz" dedim, hemen kabul etti neyseki. Gittik barın oraya hemen yukarı çıktım bizimkiler beni aşağıda bekledi, ben de yukarı çıkıp ordan anneme bağıracaktım "anneee gel, burda yer var" diye ve bunu da yaptım :) Oturdum bir yere oh be müzik güzel, 80'ler Guns'n Roses çalıyor, süper, derken bir baktım ki 3'ü de geliyor! Eyvah rezil oldum :) Neyse bunlar etrafı bir inceledi ve gittiler, annemle tek kaldık. Bira içtik 33'lük ve 6 liraydı.



Aslında 4. günden sonra bizimkiler sıkılmaya başlamıştı. Kaş küçük, hep aynı yerleri geziyoruz, bir bank keşfettiler. Ondan sonraki akşamlar çıkar çıkmaz o banka gidip oturmaya başladık, ordan sonra da bir gece tek çıkmıştım yine dellendiğim bi geceydi, bunlara bir çay bahçesi buldum. Banktan sonra o çay bahçesine gidip adaçayı içer olduk her gece. Şu fotodan 3 tane daha var ama kıyafetlerim farklı :) Buraya oturur oturmaz annem hemen uyumaya başladı nedense :)


Artık tatil bitmek üzereydi. Son 2 gündü. Ne yamaç paraşütü (geçen seneki fiyatı 100 dolarmış) yapabildim ne de kanoya binebildim bari dalsaydım, bir kere dalmıştım, yine yapabilirim diye düşünceler sarmıştı beynimi. Son 2. gün yine uyuz uyuz şezlonglarda güneşlenirken bir anda yine atışmaya başladım bizimkilerle ve topladım eşyamı "yeter, ben gidiyorum dalmaya rahat bırakın beni" dedim çıktım gittim :) Kendimi o an en özgür hissettiğim andı. Koştur koştur bir tura gittim. Geç kalmışım 1 dkka içinde tekne kalkıyormuş kaçırdım tabi, tüh. Bende teknelerin oraya gitmeye karar verdim. Yine koşa koşa gittim. Dalışa giden teknelerden biri motoru çalıştırmıştı, "bir dakikaa" diye bağıra bağıra yetiştim, dolmuşa gider gibi :) adamlarda şaşırdı. Neyse tam gidiyolardı ama aldılar beni zamanında yetiştim, hehe süperdi süpeer. Bunun fiyatı da 50 TL'ydi.

İşte bir tatil daha böyle geçti ama söz verdi bizimkiler, seneye arkadaşlarımla çıkmama izin vereceklermiş tabi beni keklemiyorlarsa eğer:) ama bayan da lazım bana şimdi tek tek isim isteyecekler o zaman :)

Ay neyse benden bu kadar, biraz uzun oldu ama bayağı bir bilgilendiğinizi de düşünmekteyim sevgiler saygılar arkadaşlar :)

5 yorum:

Bloodlust dedi ki...

:( fotoğraflardaki yüz ifadenden çok sıkıldığın belli oluyor. Geçmiş olsun diyelim. Kaşı oldum olası sevmem ama çevresinde gidilecek güzel yerler mevcut. Bu yüzdende araba gerekli sanırım. Ha araba yoksa tekne turları oldukça keyifli. Özellikle Kaleköydeki suyun içindeki mezar görülesi. Veya köye ismini veren kaleye çıkıp bayrak direğinin olduğu en tepede oturup manzarayı seyretmek eşsiz. Kekova adasının en ucunda bulunan küçücük doğal plajda denize girilmeli ve yıkık kilise görülmeli. Yalnız bu mevsimde felaket kalabalık oluyordur. Onun dışında büyük ve kum plaj olan kaputaşa gidilebilir. Dünya doğal plajlar sıralamasında yukarılarda olduğunu hatırlıyorum. Ama numarasını unuttum:) Ayrıca Kale(Eski adıyla Demre)de bir plaj mevcut. Burası da Kaşa arabayla 1-2 saatlik mesafede. Yine Kale(Demre) de Myra idi ismi hatırladığım kadarıyla kayalara oyulmuş mezarlar görülebilir. Noel Baba Kilisesi gezilebilir. (St. Nicholas Kilisesi)
Buda benim yöre ile ilgili tavsiyelerim.

happy owl ironic dedi ki...

süper bi yazı olmuş tatilin o kadar süper olamamış sanki ama (;> seneye izin koparmışsın bu da süper bişii bence. sende dalıyorsan artık motordan sonraki aktivitemiz belli olmuştur. deserthawk lafım sana evde küveti doldurup nefesimi tutma alıştırmalarına başlıyorum ben hehe evde küvet yok allahtan (;>

Fücur dedi ki...

Bence şahane bi tatil olmuş, benim yapamadığım türden. fakat bizde sen yokken su topu oynadık delicesine :) nıaaber

desertrose dedi ki...

-Tekne gezisi güzeldi, akvaryum teknelere bindik altı cam olan, batık şehri o şekilde görebildik. Kaleköy'deki kalenin sadece 3 basamağını çıkabildik, öğlen 1'de o sıcakta fenalaşıverdim. Orada anca su içmek nasip oldu :)Sende bi tekne turu yapmışsın bellii :)

- Tşk, yazıya bakınca şöyle sanki foto albümümü yayınlıyor gibi hissettim :)Artık beraber dalarsak hawk'la ben seni batırırız merak etme :) Neyseki süper bi yazı eline sağlık diye bitirmemişsin :)

-Kıskanmadım işte :)

Bloodlust dedi ki...

Bir tekne turu ne demek? Benim çocukluğum oralarda geçti desem? Ama kaştan nefret ediyorum çünkü, Kaş demek benim için her hafta sonu çocuk halimle 40 derece sıcakta bütün pazarı dolaşıp, aldığımız torba torba sebze, meyveyi kollarım kopana kadar arabaya taşımak demek :)
O zamanlar (20 yıl önce) pazar kurulan yere araba girmiyordu. Nasıl bir mantıksa :S