31 Ocak 2008 Perşembe

Zarar

Happy’nin yakın bir tarihte sigarayı bırakıcağını müjdeleyerek yazıya başlamak istiyorum. Tabii kendisinin öncelikle Ankara’ya bir şekilde kapağını atması lazım.

  • Sigara içen adam kendisine zarar verdiği kadar çevresine de zarar verir. Çok kalıp bir cümle olmasının bir sebebi gerçektende haklı olmasıdır diyebiliriz.
  • Nikotin bandı diye bir şey var kendine ver zararını.
  • Masada sigara dumanı her zaman sigara içmeye doğru gelir.(mörfi(birileri türkçe ararsa diye) kanunu)
  • Dumanı üstüne siner gece eve gittiğinde üstün başın sigara kokar; içmesen bile çünkü çevredikler yeterince seninde yerine içmiştir ama hiç bir zaman yeterince değildir.
  • Sigarayı tutarsan elin sigara kokar.
  • Sağlık ile ilgili daha hiç birşey yazmadığımı farkettim hep sosyal hep sosyal. Sigara içmek öldürür.
  • Sigara içenlerin spermleri yok olur çocuk yapamazlar bu yüzden fükür sigara içmiyor.
  • Sigara içinenin kafası şişer patlar. Sonra yeniden sonra yeniden patlar.
  • Sigara içmek geçici duyma kaybına neden olabilir.(dolaylı olarak girdiğin ortama göre değişkenlik gösterebilir kör de olabilirsin)
  • Sigara içen adam yada kadın olması farketmez onlarında sperm yerine yumurtalıkları zarar görür. Çocukları olmaz.
  • Sigara içen adam karizmatik olmaz pis kokar.
  • Cebe de zarar.
  • Ahanda alkol dışında bir şeyler yazmış olduk. Jack olsaydı da içeydik keşke... son anketin birincisi de oldu. Hatırlatmak istedim.

figment sözüm sana değil sen az içiyosun..... happy_owl için aynını söyleyemeyeceğim.

Burn Notice




Burn Notice usa networks'te yayınlanıyor.Baş kahramanın tam bir görev sırasındayken ajanlıktan atılmasıyla başlayan dizi, kahramanın neden atıldığını öğrenme ve ajanlığa geri dönmeye çalışmasını konu alıyor.Kahramanımız cia in suikastçılarıyla uğraşırken bir yandan da para kazanmak için küçük dedektiflik işleri yapıyor.Dizi miamide geçiyor, MacGyver ve Las Vegas dizilerinin karışımı diyebilirim.11 bölümlük ilk sezonu geçen ay bitti, ikinci sezon mayısta gelecekmiş.İzlemenizi tavsiye ediyorum.



30 Ocak 2008 Çarşamba

Sorunsallarım



Son döneme ait bazı sorularım var... Bazı sorulara özellikle cevap vermesini istediğim kişileri belirttim.

1) Güzel albüm indirebileceğimiz kaynaklar tükendi mi ?
2) Neden dükkanımızın yan sokağındaki Savunma sanayii denetleme kurumuna boya küpüne batmış kadınlar geliyor ?
3) Atıl ve Recep İvedik arasındaki benzerlikler beni korkutuyor mu ?
4) Neden sürekli Facebooktan bana Heroes ile ilgili quiz geliyor ? Heroes izlemiyorum arkadaşım ! (Arda)
5) Türban Rap diye bi müzik türü yapsak ordan yürür müyüz ? (İlker)
6) Derleme artık bi kısaltma alsa mı ? Misal www.derleme.net Çünkü geçen gün Esra isimli bir arkadaşımıza zorlandık açıklarken ve bizi mat etti kendisi . (Levent)
7) Cumartesi günleri Arjantin caddesi Tenados Cafe'de çıkan blues grubu yıllardır Alper arkadaşım tarafından tavsiye edilmesine rağmen geçen akşam neden hayal kırıklığı yarattılar ? Hayır ses düzeni değil sorun ! (Asena)
8) Dave Gahan'ın son albümü güzel mi ? (Atıl, Arda)
9) Which Beatles song are you isimli gönderimi aldınız ve yaptınız mı ? (Oğuz)
10) Red Kit Batıya Hücum'a kim geliyor ?
11) Zodiac bar kırmızı birşeyler giyinenler şampiyonasında altın madalyam tehlikeye mi giriyor ? (Arda)
12) Ben yokken dünya ne kadar değişmiş olabilir ? Alışveriş merkezi çılgınlığı en üst düzeye ulaştı mı ?
13) Barney Stinson Türkiye için ne kadar anlamlı bir karakter ? What uuup ?
14) Acaba Ayhan abiyi ve Metecan'ı kullanarak Paleontropoloji dalındaki kızları etkiliyip yürüyebilir miyiz ?
15) Porcupine Tree isimli grubun Trains şarkısı daha önce bahsedilen Moonlight and Vodka'dan daha haras değil midir ? (Özay)
16) Mark Knopfler biletlerimizi artık alsak mı ?
17) ve son olarak neden Atıl'ın üç dört sene önce bulduğu abidik gruplar meşhur olup Türkiyeye gelmeye başladılar da biz zamanında bunları dinlemedik ? Ki hiçbirine de gidemedik. Bkz : Cicada, Thievery Corporation, David Holmes, Boards Of Canada

Bu sorulara herhangi bir cevabı olan arkadaşlar yorum olarak her türlü yanıtta bulunabilir. Kafamdaki soru işaretlerini paylaşma olanağı verdiği için Derleme sitesinde emeği geçen tüm yayın arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

29 Ocak 2008 Salı

The Beatles - Honey Pie

She was a working girl
North of England way
Now she's hit the big time
In the U.S.A.
And if she could only hear me
This is what I'd say.
Honey pie you are making me crazy
I'm in love but I'm lazy
So won't you please come home.
Oh honey pie my position is tragic
Come and show me the magic
of your Hollywood song.
You became a legend of the silver screen
And now the thought of meeting you
Makes me weak in the knee.
Oh honey pie you are driving me frantic
Sail across the Atlantic
To be where you belong.
Honey pie, come back to me.
I like it like that,Oohh,
I like this kinda, hot kind of music.
Hot kind of music, play it to me,
Play it to me Hollywood blues
Will the wind that blew her boat Across the sea
Kindly send her sailing back to me.
Honey pie you are making me crazy
I'm in love but I'm lazy
So won't you please come home.

Beatles'ın White albümünden bir şarkı Honey Pie. hoş hareketli eylenceli, pek çok youtube videosunu bulmak mümkün ama ben size Oğuz arkadaşımızın bana göndermiş olduğu video nun link ini veriyorum,
ben özellikle sözlerdeki "Honey pie you are making me crazy, I'm in love but I'm lazy" kısmını sevdim. neden acaba hehe

Pizza Kesici

Sizlere internette dolaşırken rastladığım garip bir aleti tanıtmak istiyorum Wisconsin-Milwaukee üniverstesinde hocalık yapan Frankie Flood, adındaki insanın bulduğu mu desek yaptığımı desek artık pek emin diilim bu alet pizza kesme görevi görüyor.

pizzalarınızın dilimlerini ayırırken erimiş peynirden şikayetçiyseniz, yada pizza malzemesini eşit bölemediğiniz için bir dilimde diğerinin malzemesi de kalıyorsa bu ürün sizin için çok faydalı olabilir.



Bu arada üniversitedeki mucit hocamızın bu pizza kesicilerini yaparken copper motorsikletlerinden ilham aldığını söylememize gerek yok sanırım. Eh afiyet olsun o zaman (;>








S1m0ne


Derlemenin genelinde hepimiz bir şeylere serzeniyoruz. Sinirlendiğimiz noktaları bir birimizle paylaşıyoruz. Bizim platformumuz bu. S1m0ne bir Andrew Niccol filmi, hem yazmış hem yönetmiş. Bence s1m0ne da serzenmeye giriyor(tür olarak). Demek istediğim benim serzendiğim değil daha çok yönetmen ve yazarının(zaten aynı kişi) serzenmesine giriyor.

Filmde, yönetmen Viktor Taransky’nin filmlerindeki oyuncuları yüzünden batışıyla başlıyor. Ne kadar kaprisli oldukları, hiç birşeyi beğenmedikleri, filmin film olduğu için değil oyuncuları yüzünden izlemesi sebebiyle yönetmenleri bir top gibi çevirdikleri itina ile üzerine gidilmekte. Ve Viktor (Al Pacino)’un eline Simulation One adlı bilgisayar programı gelir. O günden sonra da hayatı değişir kendi elinin altında kendi istediği gibi davranan muhteşem bir similasyon ürünü vardır artık ve olaylar gelişir.

S1m0ne’da adı çok fazla duyulmamış Rachel Roberts oynuyor. Gerçekten tam bir robotu anımsatıyor(rolün hakkını vermiş). Aynı zamanda yan rollerde Winona Ryder’ı da görmek mümkün. Kendisi’nin imdb’de, filmin sayfasında, oyuncu sıralamasında 3. olduğunu düşünürsek ne kadar Al Pacino çevresinde geçtiğini tahmin edebilirsiniz.

Lost Room




Sizlere 6 bölümlük mini bir diziden bahsetmek istiyorum. the lost room, bir otel odasında garip bir olay meydana gelir ve bu olaydan o anda odada bulunan bütün eşyalar etkilenir. her eşya yok edilemez hale gelir ve özel güçler taşır. eşyaların normal hayattan seçilmiş eşyalar olması hatta bazılarının gerçekten saçma güçlerinin olması beni baya eylendirdi. dizi gayet kısa fantastik kurgu yönünde olduğunu tahmin edebileceğiniz bu diziyi gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum. konusu ilginç görsel efekleri güzel sıkılmadan izleyeceğinize eminim. eşyaların neler olduklarından yada hangi özel güçleri taşıdıklarından bahsederek dizinin zaten kısa süren heycanını kaçırmak istemiyorum. izleyin görün (;> ...
PS: farmerfam arkadaşımıza beni bu diziyle tanıştırdığı için teşekkürler.

28 Ocak 2008 Pazartesi

The French Connection

1971 yılının da yapılan suç, polisiye, action bir film. Zamanında 5 dalda oscar almış onun dışında 8 dalda da aday gösterilmiş bir film. Filmin izlenebilitesi gerçekten çok yüksek zaten filmin başrollerini Gene Hackman ve Roy Scheider oynamış(Günümüz filmleri gibi taş bir hatun koyup onun peşinden koşan herifler yok. Belli açılardan çok daha gerçekçiymiş o zaman ki filmler).

Filmde New York polisinin ne kadar salak olduğu anlatılmış. Tabi teknoloji diye bir kavram yok, yani adamı 10 kişi izlemesi gerekiyor, cep telefonu yok, GPS yok ama o zaman adamı kaçırmayacaksın arkadaşım, öyle uyumayacaksın, işini adam gibi yapacaksın. Hani bütün bu aksiliklere rağmen bir şekilde olayı çözdün. O zaman adam gibi tuzak kurcaksın adamları yakalayacaksın ya da seneryoyu ona göre düzenlemen lazım. Gerçek bir hikayeden alıntı olduğu için filmin içinde onu gerçekten izah etmen lazım. Bu tabi benim görüşüm ama eklemek gerekirse izlenebilecek eğlenceli bir film.

O zamanda ki teknolojisizlik gerçekten görülmeye değer diyorum ben. Insanlar gerçekten çok daha özgürlermiş. Bir adam kaçmak istediğinde digital olarak kaçmasına gerek kalmadan, analog bir şekilde izini kaybettirebildiği zamanlar çok daha güzelmiş.

Anathema > A Natural Disaster


Anathema - A Natural Disaster

A Natural Disaster
Uzun, soğuk bir kış oldu sensiz
içimden senin için ağlıyordum
parmaklarımın arasından kayıp gitti hayat bana sırtını dönerken
o günden beri uzun, soğuk bir kış...

bulmak zor
bulmak zor
o gücü bulmak zor ama deniyorum
ve istemiyorum
istemiyorum
devam edip konuşmak istemiyorum
geçenler hakkında
çünkü ne söylersem söyleyeyim
ne yaparsam yapayım
olanları değiştiremem
ne söylersem söyleyeyim
ne yaparsam yapayım
olanları değiştiremem

parmaklarımın arasından kayıp gidiverdin
ve kendimden utanıyorum
parmaklarımın arasından kayıp gidiverdin
ve bedelini ben ödedim

çünkü ne söylersem söyleyeyim
ne yaparsam yapayım
olanları değiştiremem
ne söylersem söyleyeyim
ne yaparsam yapayım
olanları değiştiremem
hayır, hayır, değiştiremem

parmaklarımın arasından kayıp gidiverdin
ve kendimden utanıyorum
parmaklarımın arasından kayıp gidiverdin
ve bedelini ben ödedim

Anathema sevenlerin mutlaka dinlemesini önereceğim bir şarkı....

Rapıdshare

25 Ocak 2008 Cuma

Hey Taksi

Serzenmek istiyorum. Tamam bu ara biraz sakinim veya işte arabada giderken güzel müzik dinlememden dolayı etrafa küfür etmeden araba kullanabilme yetisini biraz kazandım diyebilirim. Ama bu taksilerin veya başka araçların önüme atlamasına gerekçe değil ki neden böyle yapıyosunuz.
  • Toplanıp hadi desertın asabını bozalım toplantısı mı yaptınız?
  • Güzel müzik dinleyenlere karşı bir kastınız mı var?
  • Asap bozma günümü seçiyorsunuz sen pzt.si, sen Salı falan haftanın nadide 7 gününü aranızda paylaşıldığı bir grup mu var?
  • Iyi araba kullananlar bu gruptan haberi yok mu?(Biraz övmek lazım kendimizi)
  • Ve bu taksiler bu asap bozma konusunda neden 1 numaraya oturuyolar.
  • Neden illa şerit ihlali yapıp önüme atlıyosunuz.? Yol vermeyince neden gıcık oluyosun?
  • Neden trafikte tek zekinin siz olduğunuzu zannediyorsunuz?

Eureka


Bu diziyi, aylardır 2 sezonu ile elimde olmasına karşın, dün izlemeye başladım. Açıkcası diğer hastalık yapıcı diziler gibi bir özelliği yok, yani bir sonraki bölümde acaba ne olucak diye bir bağımlılık yapmıyor, her bölümde farklı bir konu işleniyor. Ama bu kadarda yerin dibine sokucak değilim diziyi kendine has bir izlettirme olayı söz konusu, eğlenceli, esprili bir dizi, keyifli vakit geçirmek isteyen Derleme arkadaşlarıma tavsiye edebilirim. Konusuna gelirsek;

2. dünya savaşı sonrası bilimin amacı dünyayı güvenli tutmak olmuştur. Sonraları Einstein'ın (evet bildiğimiz Einstein) liderliğinde bir ekip amerika da kuzey pasifik civarlarında bir bölgede dünya için yararlı olacak, çeşitli über-zekalı insanlar yetiştiren, en iyi plancı ve mimarlar ile ideal yaşama alanlarını tasarlayan-üreten, en iyi çocukların, en sağlıklı insanların yetiştiği ama aynı zamanda kimsenin bilmeyeceği (Tabiki Pentagon hariç) bir kasaba kurarlar ve bu kasabanın adı Eureka'dır. Ama bu kasabanın da problemleri, iniş çıkışları vardır.
Hikayemiz, İşine sadık bir US Marshall olan Jack Carter'ın kızı Zoe ile Eureka yakınlarında araba kazası geçirmesiyle başlamakta. Daha sonra gelişen olaylar sonucunda Eureka'ya Şerif olarak atana Jack ve kızının hayatları değişir. Zaten dizi boyunca Jack'in sürekli şaşırışlarına şahit oluyoruz.

24 Ocak 2008 Perşembe

Gibson Robot Gitar

1-2 yıl önce Gibson'un çıkardığı dijital gitar modelinin biraz geliştirilmiş hali.Dijital gitarda 6 telden 6 farklı ton çalabilmek ve bir gitar kaydını 6 kanallı olarak kaydetmek mümkündü.Robot gitarda ise bunların yanısıra gitarın akord kısmına koyulan bilgisayar kontrollü motorlar sayesinde gitarı çalarken kendini farklı tonlara akord edebiliyor.Gitarda dünya devi olmuş bir şirketin bu kadar saçma bir icat yapmasını yadırgamamak gerekir :D 2500 dolara kullanıcıya sunulmuş.


In Rock

İçinde rock var manasında. Deep Purple’ın 1970 yılında çıkardığı albümün adı. Orjinalinde 7 tane parça vardır. 25. yıla özel çıkarılan albümde ise parça sayısı 20’ye çıkmış ancak içinde ek olarak stüdyo kayıtlarıda ki konuşmalarda eklenmiştir. Bazı parçaların single versiyonları bazı parçların ise remixleri yer almıştır.Parçalar;
  1. "Speed King" – 5:49
  2. "Bloodsucker" – 4:10
  3. "Child in Time" – 10:14
  4. "Flight of the Rat" – 7:51
  5. "Into the Fire" – 3:28
  6. "Living Wreck" – 4:27
  7. "Hard Lovin' Man" – 7:11

25th anniversary bonus tracks

  1. "Black Night" (original single version) – 3:27
  2. "Studio Chat (1)" – 0:28
  3. "Speed King" (piano version) – 4:14
  4. "Studio Chat (2)" – 0:25
  5. "Cry Free" (Roger Glover Remix) – 3:20
  6. "Studio Chat (3)" – 0:05
  7. "Jam Stew" (Unreleased instrumental) – 2:30
  8. "Studio Chat (4)" – 0:40
  9. "Flight of the Rat" (Roger Glover remix) – 7:53
  10. "Studio Chat (5)" – 0:31
  11. "Speed King" (Roger Glover remix) – 5:52
  12. "Studio Chat (6)" – 0:23
  13. "Black Night" (Unedited Roger Glover remix) – 4:47

Bizim için in rock’ın bir anlamıda genelde Cuma akşamları Manhattan’da geçirdiğimiz zamanları ifade eder. Süleymanın gitarından çıkan, sünen deep purple, pink floyd, dire straits, bad company parçaları vişne vodka eşliğinde farklı bir hava katar. Hele ki Pink Floyd’da başladıkları zaman combo yapmadan duramazlar. Wish You Were Here, üstüne CN, üstüne Hey You çalabilirler.

Anket Galibi: SMIRNOFF


Smirnoff started as a vodka distillery founded in Moscow, by Piotr Arsenieyevich Smirnov. The Smirnoff brand is now distributed in 130 countries and includes flavored vodka and malt beverages. It is now owned by British drinks giant Diageo. Smirnoff vodka is both the best selling vodka and the best selling high-priced distilled spirit in the world as of March 2006.

Piotr Smirnov first founded his vodka distillery in Moscow in the 1860s, under the trading name of PA Smirnoff. He died in 1910 and was succeeded by Vladimir Smirnov. The company flourished and produced more than 4 million cases of vodka per year. During the October Revolution, the distillery was confiscated and the family had to flee. Vladimir Smirnov re-established the factory in 1920 in Istanbul. Four years later he moved to Lwów (formerly Poland, now Lviv, Ukraine) and started to sell the vodka under the contemporary French spelling of the name, "Smirnoff". The new product was a success and by the end of 1930 it was exported to most European countries. An additional distillery was founded in Paris in 1925. In the 1930s Vladimir met Rudolph Kunett, a Russian who had emigrated to America in 1920. The Kunett family had been a supplier of spirits to Smirnoff in Moscow before the Revolution. In 1933 Vladimir sold Kunett the right to begin producing Smirnoff vodka in North America. However, the business in America was not as successful as Kunett had hoped. In 1938 Kunett couldn't afford to pay for the necessary sales licenses, and contacted John Martin, president of Heublein, who agreed to buy the rights to Smirnoff.
Türkçeye çevirme fırsatım olmadı ama okurken hepimizin kesinlikle çok üzeleceği bir konu var 1920de smirnoff fabrikası İstanbuldaymış...


23 Ocak 2008 Çarşamba

DERLEME'nin ruhuna, kültürüne, yapısına ve ahlakına uygun zırvalar

Yokluğum süresince bissürü hadise oldu şüphesiz... bir de konsept derlemede biraz değişmiş gibi geldi bana bazı yazıları okuduktan sonra. Güzel olmuş, canlı olmuş ve insanların haberi olmuş.

Şimdi müzik dersek Emre Aydın insanının albümünü dinlemiştim gitmeden o güzeldi biraz eski kalsada, sonra Şebnem konser dvdsi çıkarmış o güzel, sonra Joshua Tree'nin 20.yıl özel basım bi nanesi çıkmış gidip alınası, sonra Alanis Morisette'nin Police cover'ı King of Pain'i unplaggıd söylemesi süper onu keşfetmiştim, Radiohead'in In Rainbows'u fena değil her ne kadar Nirvanamsı kırıntılar serpilsede, Ike turner İstanbula gelmiş ben yokken sonrada iki ay sonra ölmüş.

How i met your mother dizisi üçüncü sezonun 11. bölümüne gelmiş ve hala komik hala güzel izleyin bi ara. Hatırla sevgili dizisi yürümüş gitmiş siyasi olmuş, tarih belgeseli olmuş, Beren güzelliğinden hiçbişi kaybetmese de konu artık ondan uzaklaşmış. Avrupa yakası izlerdim eskiden de onu hiç izlemedim valla altı yedi aydır. Sonra Las vegas dandik olmuş artık diyolar. Son olarak da Atıl yeni diziler bulmuş kimsenin izlemediği, onları izleyip anlatırım artık.

Şimdi başka ne konu kaldı. Haa çevreden arkadaşlar nişanlanmış evlenmiş falan duyduğum kadarıyla. Banal şeyler bunlar tabi, bana böyle konularla gelmeyin, ha çocuk konusu olur eyvallah her türlü kızına oğlanına varım. Evleniyosanızda hemen çocuk yapın (Açıklama : Çocuk yapmak için evlenin yani diyorum) . Evet başka ? Ahmet yıllardır Pink Floyd dinliyormuş, artık onula da atışır konuşuruz, hatta biriniz buraya davet etsin bende yok adamın bişiyi.

Bir de şiir yazılıyormuş sanırım buralara. Gençler benden talep etmesede illaki yazmam lazım. Doldum çünkü...

Oysa ben seni kötü sesine ve ucube makyajına rağmen sevmiştim
Kaldırıma oturup kustuğumda
Ölmeden eve gelip gelmediğimi merak ediyordun belkide sadece
Kıskançlık krizleri şişmanlatır derler ya
Sensiz her anımda hüzün çiğniyordum şuursuz
Kimlerle nereye gittin ... eğlendin mi ?
Ben yeşil kabus içinde kahrediyordum o sırada
Beni sevme artık ya da merak etme
Kategorisiz adamımya hep hayatında
Ondan sevme beni
Bitirdim ya sabrını duygunu
Duygusuzluğunla an beni yeni hayatında
Sil yüzünden o makyajı ve beni hatırla imkansız aşkım
ve bir şarkı söyle içinde Anıl derken detone olduğun
Ağlamaklı "unuttum onu" de ve bu şiir bitsin
Yırt at kağıdı sakince.

Bitti... nokta... period... yeaaaa !
Biraz kötü oldu gerçi ama daha iyisini yazdıydım, bu doğaç oldu. Yazarız bi ara bağlantımız izin verirse.

D-Wars



Dragon Wars, gerçekten garip bir film. fragmanını gördüğümde evet ya uzun süredir şehri altüst eden dev yaratık filmi çekilmiyordu süper, vakti gelmişti die düşündüm. Ayrıca bu şehri altüst eden yaratığın dev bir goril (king kong) yerine bir dragon olduğunu düşününce daha da heycanlandım. ancak;
bir kere filmin adı yalnış, d-war yerine s-war denebilirmiş çünkü filmin sonralıra doğru 5 yada 7 dadika dragon görebiliyorsunuz. o zamana kadar bütün şehri yerle bir eden dev bir yılan ve onun ordunu olduğunu tahmin ettiğim, küçük uçan dinazorlar falan görülüyor. filmin sonlarına doğru görünen dragon da doğu mitolojisine ait yılandan bozma bir dragon. sakın yalnış anlamayın gerek dragonun gerekse dev yılanların animasyonlarını çok sevdim. hatta dragonun ki daha da güzel olmuş, bana never ending story deki beyaz dragon u hatırlattı, ancak filmi ciddiye alıp izlememenizi tavsiye ederim eylenmek için izlerseniz eylenirsiniz, ama konusu saçma (bence), benim yaptığım gibi evde vakit geçirip iyi bir iki film izlediyseniz üstüne bi de bu filmi izleyin derim ben en azından bitince lan bu film kötüymüş ama neyse bu gün yeterince iyi film izledim dersiniz hem aslında çokta kötü diil yerle bir olan şehir animasyonlar, efekler derken bitiyor, hepinize iyi seyirler.

22 Ocak 2008 Salı

U2 - The Joshua Tree 1987

Evet, hatırlıyorum o zaman 5 yaşındaydım ve benim favori grubumda U2 idi. Yeni bir albüm çıkardılar ve adı da Joshua Tree’di. Tüm albüm inanılmaz harastı, arkadaşlarla toplanır yeni çıkan U2 albümünü dinlerdik. Kaset teknolojisinin hakim olduğu walkman denen sony çarpması aletleri kullanıyorduk, kulaklıklar şimdiki kadar güzel değildi belki ama hoparlörü bağladıkmı da istediğimiz yerde dinlerdik. Hatırlıyorumda o zamanlar sanki daha güzel albümler vardı, belki de gençtik, çocuktuk, saftık daha çok eğleniyorduk.

Adamlar o zamanlar yeni, farklı müzik yapıyorlardı şimdi de 3 boyutlu albümler çıkarıyolar. Hala yeniler, hala farklılar.

Ancak ben U2 dinliyorum arkadaş diyen birinin bu albüm için söyliyecekleri çok daha farklı olmalı;

  1. "Where the Streets Have No Name" – 5:37
  2. "I Still Haven't Found What I'm Looking For" – 4:37
  3. "With or Without You" – 4:56
  4. "Bullet the Blue Sky" – 4:32
  5. "Running to Stand Still" – 4:18
  6. "Red Hill Mining Town" – 4:52
  7. "In God's Country" – 2:57
  8. "Trip Through Your Wires" – 3:32
  9. "One Tree Hill" – 5:23
  10. "Exit" – 4:13
  11. "Mothers of the Disappeared" – 5:14

Hangi zihniyet “Where the Streets Have No Name”, "I Still Haven't Found What I'm Looking For", "With or Without You" parçalarını ard arda koymuşsa insanlara karşı bir kötülük besliyor olabilir çünkü 3 de bir birinden müthiş parçalar, dinleyen için üst üste dinlenmemesi gereken parçalardan ve 4. parça olarakta bullet the blue sky dememelisin. Bu albümde öyle bir bütünlük var ki tüm parçalarda aynı ruh halini yaşatıyor.

Hayallerimden bir tanesi bir U2 konserini izlemek, Türkiye’ye gelmeyecekler gibi durması gerçekten çok üzücü bu sebepten dolayı sanırsam yurtdışına özel olarak gidip, konseri izleyecez gibi duruyor, bakalım 10 sene daha beklerim gelmezlerse gider izlerim artık.

Rapidshare

21 Ocak 2008 Pazartesi

Apollon Tapınağı Yazıtı

Sevgili Derleme'ciler,
Bu yazı benim değil fakat hoşuma gittiği için sizlerle paylaşma isteği duydum. Zaten bu yazıya benim diyebilecek insanın da şu anda yaşama ihtimali pek yok, çünkü M.Ö. 300 çivarlarında yazıldığı tahmin edilmektedir.

APOLLON TAPINAĞI YAZITI

Gürültü patırtının ortasında sessizce, sükûnetle dolaş;
sessizliğin içinde huzur var.
Sakın bunu unutma.

Herkesle dost olmaya çalış
Sana kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık
Unutmak olsun
Bağışla ve unut.

Ama kimseye teslim olma
İçten ol; telâşsız anlat
Kısa, açık ve net konuş
Başkalarına da kulak ver
Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları
Çünkü dünyada herkesin bir Öyküsü vardır

Aşka sakın burun kıvırma
Aşk nedir?
Çöl ortasındaki yemyeşil bahçedir
O bahçeye bakmayı hak etmiş bir bahçıvan olmak için
Her bitkinin sürekli ilgiye, yardıma, bakıma
Ve sevgiye ihtiyacı olduğunu da
unutma

Olduğun gibi görün. Ve göründüğün gibi ol
Sevmiyorsan eğer... Sever gibi yapma
Çevrene önerilerde bulun
Asla hükmetmeye kalkma
İnsanları yargılarsan
Onları sevmeye zamanın kalmaz
Ve unutma ki
İnsanlığın sevgi konusunda yüzyıllardan öğrenebildiği
Kumsaldaki bir kum
Taneciği bile değildir.

Plân yap
Başarılarının tadını çıkar
Ne kadar küçük olursa olsun işinle ilgilen
Hayattaki dayanağın işindir
unutma
Sevebileceğin bir iş seçersen
Yaşamında bir an bile yorulmuş olmazsın
İşini öyle seveceksin ki
Başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken
Üretiminle de yepyeni hayatlar başlatmış
Olacaksın

Yıllar geçiyor... Geçecek...
Yılların geçmesine öfkelenme
Gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe
Yapamayacağın şeylerin,
Yapabileceklerini engellemesine izin verme
Rüzgârın yönünü değiştiremiyorsan
Yelkenlerini rüzgâra göre ayarla
Çünkü dünya karşılaştığın fırtınalarla değil
Gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir

Ara sıra...Kendini tutamayabilirsin
Yüreğini isyana kaptırabilirsin
Fakat unutma; evreni yargılamak olanaksızdır
Kavgalarını sürdürürken bile barış içinde ol

Sabırlı ve sevecen ol
Erdemini yitirme
Önünde sonunda sahip olduğun tek servet,
Yine kendinsin
Görmeye çalış ki; bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen
Dünya insanoğlunun
Biricik mekânıdır.

Kaybedebilirsin
Kaybetmeyi, ahlaksızca kazanmaya tercih et
Birincisinin acısı bir an,
Ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer
Bazı idealler o kadar değerlidir ki
O yolda yenilmen bile zafer sayılır
Bu dünyada bırakacağın en büyük miras
dürüstlüktür.

Annenin seni doğurduğu saatleri hatırlıyor musun?
Sen ağlarken, herkes sevinçle gülüyordu
Öyle bir ömür geçir ki
Öldüğünde sen gülerken, herkes ağlasın.

Golden Dragons

Türkçe olarak altın ejderhalar. Var olan kaynaklara veya var olduğu sanılan dünya üstünde altın olan ejderhaların boyutları :
  • Maximum Height: 22 feet
  • Maximum Weight: 1,280,000 pounds
  • Maximum Wingspan: 135 feet
  • Breath weapon: Cone of fire, cone of weakening gas
  • Habitat: Anywhere, although they prefer secluded lairs
  • Diet: Small gems and pearls; they do not eat any living creatures
  • Preferred Treasure: Art, especially paintings and sculptures

Şeklindedir. Aynı zamanda bunlar genelde insan formunda dolaşırlar ve de herhangi bir kötülük gördükleri zaman da onu yapanı cezalandırırlar. Burdan çıkan sonuç lawful good olduklarıdır. Çıkan sonuç Beowulf’da bunuda göz ardı ettikleridir. (Eklemek istedim) evil bir gold dragonla nereye kadar!!!

Birde bu gold dragonların en büyük özelliği kavga etmeden önce oturur bir konuşur. Sebep sonuç ilişkisini inceler değerlendirme yapar. Eğer ki (o da çok nadir olur zaten) bu kavgaya gerekli görürse; tutabilene aşkolsun. Adam psikopat. Aynen hulk geldi nedense aklıma. Velhasıl garip yaratıklarmış gerçekten, aynı zamanda insancıl daha doğrusu insanlardan daha insancıl.

19 Ocak 2008 Cumartesi

Hürgeneral

Evet arkadaslar geri döndüm. Ben askerdeyken bana olan destegini esirgemeyen herkese ve derlemeyi canli tutmaya calisan herkese gönülden sevgiler. Yemek yiyememek veya uykusuzluk bir yana müzik dinleyememek felaket bisiymis. Karakola geldikten bir kac hafta sonra Arda bi dvd gönderdi sagolsun. Az bucuk onu dinledim ama karakola aldigim hoparlörleri angut bir uzman cavusumuzun heba etmesi sonucu ondanda oldum. Ama hayat herseye ragmen yurtseven kardeslerden ibaret deil. Neyseki karakolumuzda digiturk vardi ve trt 3 radyo dinleyebiliyordum. Gece 2-3 civari caz caliyolar.
Herneyse 17.01 Ardanında dedigi gibi hayata yani hürgenerallige yeniden dönüs günü ikimiz icin. Bu arada yaziyi tamamlamak icin kullandigin resim sanki ben sivilde kaldirim ayyasiymisim gibi olmus ama neyseki topsakalim var entel dantel bi görüntü veriyor.

18 Ocak 2008 Cuma

Phoenix

Phoenix mitholojide altın ve kırmızı renkli tüyleri olan bir kuştur. Hayatını tamamladıktan sonra kendini bir kap içerisinde yakar ve küllerinden tekrar doğar. Yeni doğan phoenix de genelde bir önce ki kadar yaşar. Mitholoji deki bazı hikayelerde yeni doğan phoenixin küllerin içinde ki yumurtadan çıktığını anlatır. Mısırların mitholojik karakterleri arasındadır ama aynı zaman da hristiyanların ve müslümanlarında litartürlerinde yerini aldığı söylenir isimleri farklı bir şekilde ifade edilebilir.
Pers mitholojisinde mistik bir kuşu Roustam’ın büyük babasının Alborz dağında açlık ve acı içerisinde bulduğundan bahseder.
Lübnan ve Beyrutun bulunduğu yerdeki eski adıyla Phoenicians diye geçen yerde phoenix’in baş sembolü olduğu söylenir.

17 Ocak 2008 Perşembe

17.01

17.01 aramızdan bazı arkadaşlar için ve aynı zamanda benim için ayrı bir önem taşıyor. Çünkü bu tarihten bir yıl önce sivil hayatın güzelliğini hatırlamama yardımcı olan, aynı zamanda vatana olan borcumu bir şekilde yerine getirdiğim; askerlik adı altında ki Türk toplumunun vazgeçilmez öğesindeki son gecemi geçirdiğim ve de sabahında yola çıktığım tarihtir.

Askerliğin en güzel tarafı aradan belli bir süre geçince askerliğe çok daha az küfür edip, daha çok eğlendiğimiz zamanları hatırlamamızdır. Galiba bilinç altı o saçma sapan olayları, davranışları bir şekilde kafadan silmeye gidiyor veya zaman herşeyin ilacıda diyebiliriz.

Askerliğini tamamlayıp şarj olmuş(nasıl bir şarj ise artık) olan arkadaşlar aramıza tekrardan hoşgeldiniz. Bu dönem de gelcek olan, derleme yazar kadrosunda bize eşlik etmeye devam edicek olan ficür arkadaşımıza ayrı bir hoşgeldin demekte; bu yazı için ayrı bir önem taşıyor. Kendisi Adana’nın sıcak diyarlarından Incirlik üssünden aramıza bu gün tekrardan katılıcak ancak kendisinden hayatının başından beri asker olarak doğmuş gibi ruh hali bekliyorum. Bu ruh hali bir süre daha devam ediyor 1 ay, 2 ay(kişiye göre değişen bir öğe) kadar bu arada buralara yazı atmaz ise anlayışla karşılanabilir sonuçta asker adamlar sağlam olur ama çok sanatçı (kendimizi de sanatçı yaptıkya bravo) (en iyisi) yazar(diyelim) çıkmıyor :P. Sonra sivil hayatın rahatlığına ve pahalılığına alışıp geçinip gitmeye başlıyacak ve aramıza yeni yazılarla geri döncek gibi geliyor umarım o zaman çok fazla uzamaz.

Şu an bu toprakları koruyan arkadaşlara bir kez daha bir an önce askerliklerini tamamlayıp hayatlarına devam etmelerini dilerim.

PS: Ancak fotoğraf koyarken askerlik fotoğrafları yerine eğlendimiz fotoğrafları koymayı uygun gördüm. Teşekkürler.

Derleme Yazarı: DESERTHAWK

15 Ocak 2008 Salı

Einstein Sergisi

Einstein Sergisi, 20’inci yüzyılın en ünlü bilim insanının yaşamı ve kuramlarına, Time Dergisi tarafından seçilen “Yüzyılın Adamı”na ve kimilerine göre gelmiş geçmiş en parlak bilimsel zekaya doğru çıkılan, emsalsiz bir keşif yolculuğudur. Bilimsel araştırmalar ve çağının sosyopolitik meseleleriyle aktif olarak ilgilenen Albert Einstein’ın başarıları o denli önemli ve çığır açıcı nitelikteydi ki, fikirleri tüm dünyayı derinden etkiledi. Bu zengin içerikli sergi, Einstein’ın devrim niteliğindeki bilimsel kuramlarını son teknoloji ürünü etkileşimli objelerle aydınlatıyor ve onun büyüleyici yaşamını el yazması belgelerle keşfediyor. Einstein Sergisi, dehanın şahsını, bilimini ve dünyasını bir araya getirerek, izleyicilere çağımızın en büyük zihinlerinden birini anlamak için eşi benzeri olmayan bir fırsat sunuyor.


- Einstein’ın ışık, zaman, enerji ve yerçekimi hakkındaki kuramlarını açıklayan, etkileşimli objeler.
- Einstein’ın çalkantılı özel yaşamına tanıklık eden, eşlerine yazdığı şahsi mektuplar ve ona mektup gönderen çocuklarla olan eğlenceli yazışmaları.
- Einstein’ın Genel Görelilik Kuramı el yazmalarını ve birleşik kuramı ararken yaptığı son hesaplamaları içeren bloknot.
- Günümüzün önde gelen fizikçilerinin Einstein’ın mirası hakkındaki yorumlarını içeren video gösterimi.
- Çocuklar ve yetişkinler için uygulamalı atölyelerin yer alacağı Eğitim Laboratuvarı.

Serginin Bölümleri

1- Einstein’ın Devrimi:

Einstein’ın fizik konusundaki çalışmaları ve Genel Görelilik Kuramı, evren anlayışımızı sonsuza dek değiştirmiştir. Etkileşimli bir video kurulumu bu kuramı, ziyaretçilerin görüntülerinin yansıtıldığı hayali bir kara deliği yerçekimiyle çarpıtmak yoluyla canlandırıyor.

2- Yaşamı ve Çağı:

Bu bölüm Einstein’ın özel yaşamının izini Almanya’daki doğumundan, tutkulu, enerjik ve çoğu zaman politika yüklü yetişkinlik yaşamına dek sürüyor. Kısa bir video gösterimi konuklara Einstein’ın yaşamı hakkında bilgi vermenin yanında, bazı temel fizik kavramlarını tanıtıyor.

3- Işık:

Einstein’ın Özel Görelilik Kuramı, ışık hızının bir evrensel sabit olduğunu savunuyordu. Hareket eden ışık desenleri yaratan kinetik ışık heykeli, konukların Einstein’ın ışığın doğasına dair devrimci kuramlarını zihinlerinde canlandırmalarına yardımcı oluyor.

4- Zaman:

Einstein zamanın mutlak değil, nereye ve hangi hızla yolculuk ettiğinize bağlı olduğunu öne sürmüştü. Bu bölümdeki dijital kurulumlar, hareket eden saatlerin sabit bir gözlemciye durağan saatlerden daha yavaş ilerler gibi göründüğünü canlandırarak, zamanın göreliliğini ortaya koyuyor.

5- Enerji:

Einstein’ın ünlü keşfi; E=mc2 denklemi, Güneş ve atom bombası dahil çeşitli fiziksel fenomenlerin enerji kaynağını açıklamaya yardımcı oluyor. Einstein’ın Özel Görelilik Kuramı üzerine kendi el yazısıyla yazdığı taslak, dehanın çığır açıcı düşüncelerinin gelişim sürecini ortaya koyuyor.

6- Yerçekimi:

Einstein’ın Genel Görelilik Kuramı yerçekiminin bir çekim gücü olduğu kavramını çökerterek, bu fenomenin aslında uzay-zamanda bir bükülme olduğunu gösterdi. Ziyaretçiler etkileşimli yerçekimi kurulumuyla kendi uzay-zamanı bükme güçlerini sınıyorlar.

7- Savaş ve Barış:

Einstein karmaşık bir politik kişiliğe sahipti ve ömrü boyunca barışı savunmuştu. Başkan Roosevelt’i Naziler’in muhtemelen atom bombası geliştirmekte olduğuna dair uyararak Amerika’yı onlardan önce davranması için teşvik etmiş, ancak sonraları bundan pişman olmuştu.

8- Dünya Vatandaşı:

Einstein; ayrımcılık, anti-Semitizm, McCarthycilik aleyhinde konuşmak ve insan haklarını savunmak için ününden yararlanmıştı. Aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki çocuklardan aldığı, birkaçı sergilenen çok sayıdaki mektubu yanıtlamaya da hep özen göstermişti.

9 - Einstein’ın Mirası:

Einstein yaşamının son yıllarını, en küçük atom parçacığından en büyük galaksiye dek tüm fiziksel fenomenleri açıklayacak tek bir ilke aramakla geçirmişti. Önde gelen çağdaş fizikçileri Einstein’ın mirasını yorumlarken gösteren video kurulumu, dehanın ömrünü adadığı çalışmaların hâlâ güncelliğini koruduğunu ortaya koyuyor.

- İndirimli biletler öğrenci, öğretmenler ve engelliler için geçerlidir.

- Doğuş Holding çalışanlarına %10 indirim yapılacaktır. Bu indirim sadece perakende satış noktaları ana gişeden alınan biletlerde geçerlidir. Bu indirimden yararlanılmasi için Doğus Holding kartının gösterilmesi gerekmektedir.

- Doğuş Grubu indirimli bilet fiyatı 7,20 YTL'dir.

- Sergi saatleri hafta içi 09:00 - 19:00, hafta sonu 10:00 - 19:00'dur.

mekan : Doğuş OtoMotion

Tam: 8,00 YTL İndirimli: 4,00 YTL

OtoMotion: Maslak Mah. G:45 Ahi Evren - Polaris cad. no:4 Şişli - Maslak / İstanbul

14 Ocak 2008 Pazartesi

U23D



U2, vertigo turnesinin 9 ayrı konserinden derlenen şarkılarından oluşan ve tamamı özel 3D çekim yapabilen kameralarla çekilmiş U23D, sinema filmi olarak 23 Ocak'ta piyasaya çıkıyor.Bütün konserin özel 3 boyutlu halde izlenebileceği konser 14 şarkıdan oluşuyor.Bize gerçek U2 konserinin heyecanını yaşatmak için yeni bir teknoloji olan digital 3D teknolojisi kullanılmış.U2'nun National Geographic ile yaptığı bu yenilik dolu proje güzel olacağa benziyor.2008'in ilk ayında 2 efsanevi müzisyenin konserlerini 3D uyumlu olarak piyasaya çıkarması sevindirici, acaba 2008 3D konserlerin yılı mı olacak :D

www.u23dmovie.com

The Doors

James Douglas Morrison 1943 yılında Florida da dünyaya gelmiş 1971 yılında 28 yaşında Paris’de ölmüştür. Şiir, şarkı sözü yazarı aynı zamanda kısa film denemelerinde bulunmuştur. Lakabı Lizard King’dir. Bu lakabı An American Prayer şarkısında geçen “I’m a lizard king I can do anything” sözlerinden almıştır. Ölümü konusunda hala kesin net bir açıklama olmamakla beraber bir sürü söylentisi vardır. Kimi ölü taklidi yapıp Hawaii’ye kaçtığını kimi aşkı Pamela Courson’nun Jimi aldattığı için intihar ettiği gibi.

1960’ların sonlarındaki gruplardan The Doors’un depresif bir havada yazılmış söylenmiş şarkılarını içerdiği, usta yönetmen bir filmde parmağı varsa bunu mutlaka belli eden bir Oliver Stone filmi. Jim Morrison’ı filmde Val Kilmer oynamıştır ve bir insan bir role ancak bu kadar yakışabilir. Resmen adam Jim Morrison olmuştur. Kişilik değişimi olduğunu düşünüyorum. Morrison’nın kız arkadaşı Pamela Courson’nu ise Meg Ryan canladırmıştır. Bu ikiliyi herhangi bir filmde göremessiniz. Olayların işlenişi Morrison’nın zirvedeyken ölümü v.s. gerçekten çok güzel anlatılmış filmin müziklerine, o zamanın hayat tarzını gerçekçi bir şekilde sunan bir yapımdır.

Filmden bir replik;(Türkçesini buldum :D)

Ölümü ilk keşfettiğim an. . . ben, annem, babam, büyükannem ve büyükbabam gün batarken çölde ilerliyorduk. Bir kamyon dolusu kızılderili başka bir kamyona ya da bir şeye çarpmıştı. Kızılderililer bütün ana yola dağılmıştı; ve kanlar içinde ölümü bekliyorlardı. Babam ve büyükbabam, arabadan neler olduğuna bakmak için inmişlerdi. Ben daha çocuktum, o yüzden arabada oturup beklemem gerekiyordu. Ben bir şey görmedim. – Tek gördüğüm şey garip, kırmızı boya ve yerde yatan insanlardı, ama bir şey olduğuna emindim. Çünkü onların yaydıkları dalgaları hissedebiliyor ve birden yerde yatan insanların da olay hakkında benim bildiğimden daha fazlasını bilmediklerini farkettim. İşte o an ilk kez korkuyu tattım. . .

Klasik filmler sıralamasındadır. Tekrar tekrar izlenebilir.

11 Ocak 2008 Cuma

Jean Michel Jarre Oxygene Live In Your Living Room 3D




Jean Michel Jarre, efsanevi Oxygene konserini özel gözlükle izlenebilecek 3 boyutlu , HD ve 5.1 ses düzenlemesi yapılmış bir halde bir kere daha piyasaya çıkardı.Uzun süreden beri yeni çalışmalar yapmayan JMJ ilginç bir fikirle geri dönmüş.Remaster edilmiş Oxygene albümü ve Oxygene konser DVDsi şeklinde piyasaya çıkarılan setin fiyatı HMV'de 18£.

www.oxygene3d.com/oxygene3d.php

Mark Knopfler Türkiye'de!!!!!


Arkadaşlar size fücurluk yapıyorum ve bir konser haberi veriyorum. Mark Knopfler Türkiye’de konser vericek. 13 Haziran’da Kuruçeşme Arena’da, wow demek istiyorum. Sultans of swing, Brother in Arms, Money for Nothing ohoooo sayamadığım bir sürü parça Local Hero Istanbulda kaçmaması lazım derim dikkat!!!!

USTA MÜZİSYEN MARK KNOPFLER TEK KONSER İÇİN İSTANBUL'DA !!!

Swing ve blues müziğin en önemli temsilcilerinden biri olan usta gitarist ve vokalist Mark Knopfler tek gecelik performans için İstanbul'da! Gerek grubu ile yaptığı çalışmalar, gerek film müzikleri, gerekse 1996 yılında başladığı solo kariyerinde büyük başarılara imza atan, milyonlarca albüm satışına ve onlarca unutulmaz şarkıya sahip olan Mark Knopfler, 13 Haziran 2008 tarihinde Kuruçeşme Arena'da sahne alacak.

Bilet Fiyatları: 85.00 Ytl.

Biletler, Biletix

Medal Of Honor - Airborne

Medal of Honor - Airborne serinin yeni oyunudur. Grafikleri güzel oyunun işleyişi ve oynanabilirliği çok rahat çok kullanışlı bu sebepten oyun kolay diyebiliriz. Ancak oyunda baş kahraman olmanızdan dolayı her an headshot’a maruz kalabilirsiniz. Klasik ekip çalışması gibi görünen tek kişilik kahraman oyunu aynı zamanda travis şunu patlat travis adamı öldür falan deyip duruyorlar. Hatta adamlar 500 metreden taramalıyla sizi öldürebilirler, hiç şaşırmayın adamlar yetenekli. Oyunun save olayını biraz değiştirmişler, auto save koymuşlar check pointlerde save ediyor oyunu. Tekrar başladığınızda da o noktadan başlatıyor ancak şöyle bir güzelliği var; yaptığınız görevleri yapılmış sayıyor ve kaldığınız yerden devam ediyor, tabi gene belli bir sayıda adam öldürüyorsunuz istediğiniz noktaya ulaşmak için. Bir başka değişiklik ise silahlarda, 3 level koymuşlar her levelda silahınıza bağzı eklentiler geliyor(Her silahta farklı eklentiler var.); susturucu, dürbün, şarjör kapasitesi, hızlı reload gibi.

Hikayesi ise Amerikalı havadan atılan askerlerdensiniz(Airborne adıda burdan geliyor). İşte böle bazı karargahları işgal edip gerekli görevleri yerine getirmeniz gerekiyor. Çok uzun bir oyun olmadığından, çok sıkılmaya fırsat bulamadan oyun bitiyor. Ben mesela son bölüme geldim bir oturuşta bitcek oyun ki çok oynadığım söylenemez en fazla 6 saat. Eski 18-19 saatlik oyunlarını özledik desem yeridir. Yeni oyunların sıkıntısı da bu 6 gb lık oyunlar kısacık oluyor nedense.

10 Ocak 2008 Perşembe

Heroes

Bu diziyi yeni izlemeye başladım. Ilk sezonu yayınlanan dizinin şu an 2. sezonunda. Dizinin tutması kaçınılmaz çünkü bu da diğer ses getiren diziler gibi sonu belli olmayan dizilerden yani daha doğrusu herşeyi açıklamayan dizilerden ve de bize herşeyi göstermedikleri içinde merak içinde neler olabileceğini tahmin etmeye çalışarak, üstüne yorumlar yaparak izliyoruz. Biraz çocuksu bir dizi çünkü genelde böyle idealleri peşinden giden hayalperest insanları anlatıyor. Kimisi de zorunluluktan bazı şeylerin peşinden gidiyor. Dizinin güzel olmasını sağlayan bir özellikte karakter sayısının çok olması kahraman sayısı fazla olması konu akışını derinleştiriyor haliyle aynı anda pek çok ilginç hikaye ortaya çıkıyor.

Dizinin konusuna gelince güneş tutulmasından belli bir süre başlayan bir grup insan üstündeki garipliklerin meydana gelmesi. Neticesinde vücutlarındaki genetik değişiklikler ve yapabildikleri insan üstü güçlerin hayatlarına ve çevrelerindekilerin hayatlarına etkisini konu alan fantastik dizilerden bir tanesi. Ancak konusu ve de işleniş itibariyle insanı ekran başına kitliyor.

Nathan Petrelli: You're meant to do a lot of things, Peter, but saving the world isn't one of them. You gotta learn to recognize when life is bigger than you are. You're not a fighter. But that's okay, the world needs nurses, too.
Peter Petrelli: When I'm around you, I can do what you can do. Isaac, Hiro Nakamura, this girl Claire - I think that we're all the same somehow, and this bomb that Isaac painted, I think that we're supposed to stop it, but I just... I don't think I can do it.
Nathan Petrelli: That's because you can't.

9 Ocak 2008 Çarşamba

Guitar Rig 3




Guitar Rig 3, alman Native Instruments şirketinin yapmış olduğu gerçek zamanlı gitar amplifikasyon programı.Bu programın Kontrol Edition sürümünün yanında bir adet kontrol paneli ve pedal ile birlikte geliyor ve gitarınız bu panele bağlanabiliyor.İlk bakışta amatör gitar meraklılarının yazılım çözümü olarak görünüyor fakat programı kullanmaya başladığınız andan itibaren programda bulunan 12 amfi ve 44 efekti görünce bu programın profesyonellere yönelik olduğunu anlıyorsunuz.Native Instruments, "sadece bu yazılımı alın amfi almanıza gerek yok" diyecek kadar iddialı ve bence haklılıar.Programda Shure,Fender,Marshall ve Jimi Hendrix in kullandığı Vox gibi popüler amplifierlar mevcut.İyi bir ses kartı ve gitarla bu programla gerçek gitar deneyimini yaşamak mümkün :D

www.native-instruments.com/index.php?id=guitarrig3

He-Man and the Masters of the Universe



Şimdi bazılarınız diyordur bu adam ne boş işlerle uğraşıyor diye ama bu çizgi filmler olmasa bizde bu durumda olmadık diyorum ben de. Tahminimce 87 falandı Türkiye'de gösterilmeye başladığında... Büyükler bile televizyon başına konuşlanırdı. He-Man Eternia prensi Adam'ın süper kahraman olan ikinci karakteridir. Grayskull Castle (Gölge Mağrası)'nın gizli güçleri kendi taşıdığı kılıcı ile ilişkilidir. Kılıcını havaya kaldırıp "By the power of Grayskull" (Gölgelerin Gücü Adına) der ve kahramanlıklarına başlar. Yanından ayrılmayan yol arkadaşı Cringer (Titrek) bu sihirli söz sayesinde Battlecat (Atılgan) olur ve maceralara beraber atılırlar.

1983 ila 1985 yılları arasında çekilen çizgi film; 130 bölüm olarak çekilmiştir. Seride; He-Man ve arkadaşları Eternia'yı ve Şato'sunun sırlarını İskeletor'un kötü emellerinden korumaya çalışır. Neyse bu 130 bölüm dün gece itibariyle bende mevcuttur ilgilenen, nostalji yakalamak isteyen arkadaşları beklerim :D

Sevgiyle Kalın.

Crysis

Crysis Silent’ın bahsetmeyeceği fps tarzı bir oyun. Kasım ayında çıkan oyun şu an yapabileceğimiz hiç bir sistemde high grafikler ile oynayamayacağımız. Halile medium ile idare etmek durumunda kalıcaz. Dağıtıcı firma EA olarak geçerken yapımcı firma sahibi 3 Türk’ten oluşan Crytek firması.

Crysis şu ana kadar oynadığımız fpslerden farklı olarak üzerimize giymiş olduğumuz giysiler bize ekstradan kabiliyetlermizi aktarıyor. Mesela ekstradan güç, speed, armor, görünmezlik gibi eklentiler sağlıyor. Ekstra güç dediğimiz zaman daha yükseğe zıplayabiliyoruz. Speed ise daha hızlı koşmamızı sağlıyor. Armorda ise kurşunlar geçmiyor. Görünmezlik ise sessiz bir şekilde ilerleyeceğimiz zaman işimize yarıyor. Tabi bu özelliklerin belli zamanları var. Speed deyip yarım saat speed ile geçiremiyoruz.

Aynı zamanda oyunda araçları kullana biliyoruz araba helikopter vs. haritanın biraz büyük olmasından bu özellik oldukça önemli bir noktadan bir noktaya geçmek oldukça vakit oluyor zira.

8 Ocak 2008 Salı

Guitar Hero III: Legends of Rock...



Konsollardan sonra PC ye de gelen (bi vakit önce) bu oyun bence gitar çalan çalmayan herkesin mutlaka denemesi gereken bi oyun. Gitar çalmanın bi artısı zaten yok oyunda, özellikle de klavye ve mouse ile oynarken.


Orjinal oyun yanında usb girişinden bilgisayara bağlanan bir gitar (plastik tabi :P picking için yukarı aşağı düğmesi 5 akor/nota düğmesi klavye üstünde ) ile beraber geliyor. Notaları / akorları 5 tuş sayesinde basıyoruz ve pickingi de mouse ile hallediyoruz.. Sanırım yeni sürüm kutu oyunlarda siyah kasa gibson les paul seçeneği de var ve çok cebedici görünüyor..



Oyunu ilk kez oynarken mutlaka tutorial a bakmanızı tavsiye ederim. Amacımız sahneye çıkıp önümüzdeki kalabalığı coşturmak olduğundan ve o kalabalık hatalar karşısında ıslıklamaya hatta yuhlamaya başladığından önce kontrolleri anlamakta fayda var.. hatta rock meter ( sizin ne kadar hatasız çaldığınızı ölçen bir alet diyelim) fazlaca dibe vurursa hiç istenmeyen bi şekilde çaldğınız parça kesilio ve o muhteşem "canlı performansınız" da bitmiş oluo. O yüzden sahneye çıkmadan parçaları practice bölümünde öğrenmek de önemli. :)

Ben şimdilik "easy" de oyunu bitirebildim. Bi üst zorluk seviyesinde de son iki konserim, pek bi heycanlıyım :P... "Easy" o bahsettiğim 5 tuştan çoğunlukla 3 tanesini kullanarak parçaları çaldığınız zorluk seviyesi diyebiliriz. Yukarda da dediğim gibi gitar çalmakla alakası olmayan bu oyunda nasıl gitar çalıyoruz peki? :) Önümüze gitarın klavyesi geliyor.. ve basmamız gereken teli gösteren ikonlar bize dogru yaklaşıo. işte yapmamız gereken doğru zamanlama... ikonun geldiği tele sol el ile basıp mouse ile de tele vuracağız. Parça listesi ve parçaların hepsinin youtube linki için (oyun içi videolar) aşağıdaki linke bakabilirsiniz. http://www.mahalo.com/Guitar_Hero_3_Song_List

Bu da official sitesi online kapışmak ve daha fazla bilgi sahibi olmak için..

Sonunda oturduğumuz yerden rock tarihine girme fırsatı bulduk bence değerlendirelim :P
(ikinci resim: http://www.ign.com/)

Umudumuz var -I

Eskilerin kardan adamları daha mı cibilliyetli olurdu, bizimkiler de mi bi numara yok bilmiyorum.
Sanırım, ana-babalarımız ruhlarını katıyorlardı da ondan fiyakalı duruyordu tüm kardan adamlar.

Kömürden bozma kara gözlerle, turuncu uzun burnu ile küçük dünyaları ben yarattım edasıyla tüm kış dururdu öylece…
Eriyeceğini bilirdi hâlbuki.
Güneşin o parlak ışıklarına karşı koyamayacağını…

Bizim ruhumuz mu kalmadı?
Bizim hevesimiz mi çürüyüp gitti?
Yoksa para denilen bu illet herkesi tutsak mı etti kendine.
Elleri, ayakları, gönülleri prangalı…

Küçüklüğümde, kar yağdığında cümbür cemaat sokaklara dökülürdük.
En iyi hatırladığım şey; mutluluktan kanat çırpan yüreğimdi.

Gece yarılarına kadar büyüklü-küçüklü, kadınlı-erkekli herkes kartopu oynar, kardan adam yapar,
gündüzden erkek çocuklarının yaptığı kızaklarla yüz aşağı kayarlardı.

“Çocuk kalbi” derdim ama o zamanlar büyüklerde pek bir mutluydu sanki.

Mutluluk nedir? Bilen var mı?

Şimdilerde “para nerede, mutluluk orada” der gibi yüzümdeki kırgın ve
üzgün ifadeyi görmezden gelenleri, yapmacık gülücükleri gördükçe tüylerim ürperiyor.

Kardan adam eriyeceğini bilse bile, umudu vardı.
Bir çift elin onu yeniden inşa edeceğine dair…

Bizimde umudumuz var değil mi?

.
.
.

Aysu Dede

İvedi Yanlızlıklar

İvedi yanlızlıklar gibi sorgusuz sualsiz
Ve de ızdırap dolu
Köşe başı kişiliğim

Bırakıp gitmek
Deva olur mu bu hızlı gidişe

Yoksa bir yanlızlık daha mı büyür
Harabeye dönmüş
Kuyruğun peşinde

Keskin bir dönemeç olmak
Bir kenar mahalle büfesi gibi
Uğrak ve de umarsız

Ya da tek ağacın
Tek dalına tünemiş
Bir şahin kanadı

Ne çare olur
Söyle!
Sövmeyen, deli bal şu bağlı dilime
Ne derman olur
Söyle!
Gülmeyen, darağacındaki şu asık çehreme

Aysu Dede

Ankara'nın Istanbul Olması

Aslında Ankara’nın Istanbul olma ihtimali pek yok. Başlık çelişen bu cümlenin sebebi ancak benzerlik gösterebileceği. Ankara da ne boğaz vardır, ne eski saraylar vardır, ne de deniz vardır. Ankara’nın Istanbul konusunda benzerlik göstericeği tek nokta trafiktir. Istanbul trafiğini bilirsiniz böle bir tıkanır ancak saatte 20 km hızla gidersiniz hatta 30 ile gittiğiniz zaman wow bayağ bir hızlandık, noluyoruz Istanbul’un trafik sorunu kalmadı dersiniz. Ankara da bu olay pek olmaz genelde yollar açıktır; açık olmasa bile sıkışıklığın olduğu yerler bellidir şehir merkezine çevresidir ve de ulaşıcağınız yere çok kısa bir zaman sonra varırsınız zaten.

Ankara da bu olay ancak ve ancak kar yağdığı zaman değişir. Çünkü pek çok yol kapandığı için her türlü yoldan çıkamazsınız ya da çıkabilseniz bile başkası çıkamaz çok ağır bir şekilde ana yollardan ilerlemeniz gerekir trafik akar belki ama bu sebepten dolayı kendinizi Istanbul’da zannedebilirsiniz. Ama en azından yavaşta olsa Ankarada trafik akar, ya Istanbulda kar yağsa ne yapılabilirdik. (Iş yerinde kalırdık sanırsam. Ne de olsa ertesi günde çalışcaz dimi?)

7 Ocak 2008 Pazartesi

Claymore

Yönetmen: Hiroyuki TANAKA
Senaryo: Yasuko KOBAYASHI
Dizayn: Takahiro UMEHARA
Orjinal Eser: Norihiro YAGI

İnsanları yiyerek yaşamlarını sürdüre bilen Yoma adındaki Şeytani varlıklar etrafa korku salmaktadırlar. Doğa üstü güçlere sahip bu varlıklarla insanların başedebilmesi mümkün diildir. Öte yandan Yarı Yoma Yarı insan olan savaşçılar bu varlıkları avlamaktadırlar. İçlerindeki şeytani gücü gerektiği kadar serbest bırakarakköy ve kasabaları Yomalardan kurtarırlar. Kendi güclerini ne kadar fazla kullanırlarsa o kadar fazla insanlıktan uzaklaşırlar. Ve herkesin bir limiti vardır. Şayet bu limit aşılırsa bu savaşçıların tekrar insan haline dönmeleri mümkün olmamaktadır. İşte bu savaşçılara Claymore denir.Claymore Benim sevdiğim animelerden birisi. Savaşçılar bana biraz Paladine şövalyelerini andırıyorlar. Çizimlerin çok güzel olduğunu söylemeliyi. ancak Yoma denen şeytani varlıkların çizimleri biraz daha iyi yapılabilirmiş sanki. Aralarında çök güzel olanlarda var ama çok kötülerde mevcut. Neyse kötü çizimli şeytani varlıklar kaniş gibi öldükleri için göz zevkinizi fazla bozmuyorlar(;> Ayrısa sisli havaların çizimleri çok bulanık gibi geldi bana tamam belki sis olduğu için ama insan alışınca net görüntü detaylı çizimlere sisli havalarda da aynı detayları arıyor. Tabi şimdi bu kadar laf ediyorsun al eline kalemi çiz o zaman daha iyisini diyen olabilir. maalesef cubuk adamdan öteye gidebildiğim pek sölenemez hehe neyse Farmerfam arkadaşımıza beni bu animeyle tanıştırdığı için teşekkürü bir borç bilirim vede hemen öderim. teşekkür ederim Farmerfam.
DipNot:
***Şunu belirtmeliyim ki bir oturuşta 17 bölüm izledim. saat sabaha karşı 4 olmuşş laaan diyerek yatağa attım kendimi kalan bölümleride ertesi gün bir çırpıda bittirdim. sürükleyici.
***ayrıca şarkısı nı beğendim ben bas geçişleri falan süper

Özel Günlermiş

Karar verdim artık hiç bir özel gün kutlamayacağım. Neden?

  • Eğlenmek için özel bir güne ihtiyacım olduğuna inanmıyorum.
  • Eğlenmek için özel birden fazla gün olduğuna inanmıyorum.
  • Mutlu olmam gerektiği için mutlu olmak istemiyorum.
  • Kimseyi özel bir gün var diye zan altında bırakmak istemiyorum.
  • Uluslar arası özel günlerden daha çok nefret ediyorum. Örnek vermek gerekirse illa yılbaşını örnek olarak gösterebilirim.
    • Mekanların eskisinden daha pahalı olması çok anlamsız.
    • Kış olması sebebiyle dışarda eğlenmek hastalıkla sonuçlanma riski var.
    • Her yer çok kalabalık oluyor insan nefes alamayor sigara dumanından.
  • Bu özel günler çerçevesine kendi doğum günümüde ekliyorum.
  • Sevgililer gününüde ekliyorum.
  • Bayramları ekliyorum.
  • Milli bayramları eklemiyorum.

Of amma serzendim canım. Yeter yaaawww.

4 Ocak 2008 Cuma

Moonlight and Vodka

Sevgili Dostlarım,
bu şarkıyı az önce tesadüfen dinlemiş bulunmaktayım.Sözleri hoşuma gitti özellikle tam "moonlight and vodka, takes me away," dediği yer.Sizlerle paylaşmak istedim.

Moonlight and Vodka


Moonlight and Vodka
From Man on the Line
by Chris de Burgh

Year Released: 1984

Playing Time: 3:39
Fix me a drink, make it a strong one,
Hey comrade, a drink, make it a long one,
My hands are shaking and my feet are numb,
My head is aching and the bar's going round,
And I'm so down, in this foreign town;

Tonight there's a band, it ain't such a bad one,
Play me a song, don't make it a sad one,
I can't even talk to these Russian girls,
The beer is lousy and the food is worse,
And it's so damn cold, yes it's so damn cold,
I know it's hard to believe,
But I haven't been warm for a week;

Moonlight and vodka, takes me away,
Midnight in Moscow is lunchtime in L.A.,
Ooh play boys, play...

Espionage is a serious business,
Well I've had enough of this serious business,
That dancing girl is making eyes at me,
I'm sure she's working for the K.G.B.
In this paradise, ah cold as ice;

Moonlight and vodka, takes me away,
Midnight in Moscow is sunshine in L.A.,
Yes, in the good old U.S.A.

Hurricane - (1999)

Izlediğim filmlerin genelde gerçeklerini yansıtmasını beklerim. Bu yüzden, gerçek hikayelerden alınmış filmleri izlemekten daha çok zevk aldığımı söyleyebilirim. Konun bütünlüğünü sağlanması açısından ve de sebep sonuç ilişkilendirilmesi açısından saçmalıktan uzak olması her zaman hoşuma gitmiştir.

Hurricane, Rubin Carter adında zenci bir orta siklet boks şampiyonunun hayat hikayesini anlatıyor. Haksız yere cinayetten hapse giren Rubin’nin zamanında nasıl ırçılıkla mücadele ettiğini, hakkını nasıl savunduğunu izliyoruz film boyunca. Zor durumda kalan bir insanın nasıl ayakta kalabildiğine şahit oluyoruz. Yıllarca ona karşı, ona inanmayan insanların karşısında doğru bildiği şeyi savunmasını izliyoruz. O ağır şartlar karşısında oturup hayat hikayesini yazdığını insanların onun için şarkılar bestelediğine şahit oluyoruz.

Bob Dylan’nın Hurricane parçası da Rubin için yazılmıştır ve sözleride hayat hikayesini anlatmaktadır.1966 yılından 1988 yılına kadar, 22 yıl boyunca hapis yatmıştır. Sonunda suçsuzluğunu ispatlayıp özgürlüğüne kavuşmuştur.

Azminden dolayı derleme ekibinden biri olarak tebrik ederim.

Hurricane’i filmde Denzel Washington oynamıştır. Tam olarak tarzıdır. Bundan dolayı role tam olarak oturmuştur.

IMDB

Bob Dylan - Hurricane

3 Ocak 2008 Perşembe

Bugün

_______________________________kck için

Bugün,
Kardan adam yaptım
Bozulmuş hayallerimden
İçinde senden kalan latifeler vardı
Kırmızı dudaklar
Maskeli suretler
İçinde benden kalan ütopyalar
Kırık dökük…

Bugün,
Yağmur damlasından
Denizler yaptım
Engin denizler
Bir ucunda sen vardın
Ulaşılamayacak
Bir ucunda ben
Ucube sevdalarla
Elleri buruşuk, gözleri sönük
Bir harabe

Bugün,
Güneşi söndüresiye üfledim
Fırtına kopmuş olmalı ki
Sokaklar bomboştu
Tıpkı şuurum gibi

Aysu Dede

Türk Gibi Başlamak

Türkler garip, manyak, farklı bir kültüre sahip olduklarından gelir ki, tutkuları her zaman ön plandır. Bu yüzden de bir işe başlarkan ki tutkuları her zaman üst düzeydedir. Motivasyon inanılmazdır. Üst düzeydedir, bununla beraberde potansiyellerinin çok üstünde bir performans sergilerler ancak kusurları bunu başardıklarını gördükleri zaman motivasyonlarıda profösyonellikleri artma hızından çok daha yüksek bir hızda düşer. (Her noktada gaza gelebilirler, her şekilde her nokta da hırs yapabilirler) bu sebepten 1 haftalık işi yeri gelir 1 ay da yada 1 haftalık işi yeri gelir 3 günde bitirebilirler.

Mesela spor musabakalarında bunun örnekleri açık bir şekilde görülmektedir. Örnek vermek gerekirse yakında katılacağımız 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasını verebiliriz. Elemelerin başında favori takımları yenip liderliğe oturup sonraki saçma sapan maçlarda saçma sapan puanlar verdik neden çünkü başta hırs yaptık bize 6 maç ceza verdiler diye, sonrada yattık ooooh bundan sonra sırtımız yere gelmez diye, son 2 maçta çıkış gösterdik ki çıkabildik üst tura. Bu sebepten dolayı Türk gibi başla Ingiliz gibi bitir derler. İşe başla ve olması gerektiği zamanda bitirdir aslında olayın özü. Sözün çıkma noktası da budur.