22 Mart 2010 Pazartesi

Oblomov

Benim hayata bakışım siyah ve beyazdan çok daha fazla renk var. Okuduğum kitaplarında renkli olmasını beklerim. Oblomov bu renkleri verebilen bir kitap. Hikayesi biraz durağan başlasa da ilerleyen sayfalarda içine çekiyor ve bir solukta okutuyor kendini. Kitap bir adamın hayatını anlatıyor. Öyle biri ki hayata boş vermiş, tembel, elinden iş gelmeyen ve de üşengeç biri. Ancak o kadar saf, o kadar temiz bir kalbe sahip ki kendini sevdiren bir karakter. Herkesin ayrı istekleri ve hobileri olabilir. Ancak mutlaka hayata tutunacak hedefleri olmalı. Kimi bir evi olsun, eşi olsun, çocukları olsun, kimi çok para kazanmak, kimi dünyayı dolaşmak, kimi müzisyen olmak ister. Bunların hepsi hayata tutunmada yardımcı olur. Tembel, boş vermiş biri olmamızı önler. İşte Oblomov bize bunları anlatıyor. Hayatımızın renkli olması için bize yön vermeye çalışıyor.

20 Mart 2010 Cumartesi

Herkes için Black Sabbath, Iommi ve Heaven & Hell külliyatı


Yoğun talep üzerine (!) Tony Iommi ve saz arkadaşları külliyatının geçmişine kısa bir yolculuk yapıyoruz.

Blues ve rock sever dört Birmingham'lı genç Polka Turk isimli gruplarını 1967de kurarlar. Daha sonra aynı dört genç Earth Blues Company isimli bir bar grubu kurarlar. Bu dört genç Tony Iommi, Ozzy Osbourne, Bill Ward ve Geezer Butler'dan başkası değildi. Yıl 1969a gelindiğinde Iommi'nin aklına korkunç müzik yapmak gelir. Neden mi ? E korku filmlerinden etkilenir adam. Tabiki bu fikrin ardından Heavy Metal kavramını icat edeceğinden habersizdir genç İngiliz. Böylece Black Sabbath doğmuş olur.

2005 tarihli Metal : A Headbanger's Journey filminde de geniş yer verilen Black Sabbath grubu gerçekten heavy metal'in öncülerindendir. 1970'de daha ilk albüm çıkmadan Iommi bir iş kazası sonucu sol elinin parmak uçlarını kaybeder. Akor basmak çok sancılı bir durum olmaya başladığından plastik parmaklık takmaya başlar. Ayrıca kolay çalmak için gitarının akorunu değiştirir. Değişen akor tam istediği gibi karanlık kasvetli ve korku dolu bir ton verir gitar sesine. Ne de olsa İngiliz abi, güneşe hasret.

Black Sabbath grubu 1970 yılında Iommi'nin yukarıda bahsedilen müzik stil ve karakteri oturduktan sonra Black Sabbath albümünü kaydedip, albümden çıkan ilk single olan Black Sabbath'ı yayımlarlar. Temel basit rifflere dayanan albüm çalınması kolay fakat daha önce yapılmamış denenmemiş garip bir müzik türünü barındırır. Dünya bunu o kadar severki ikinci albüm gecikmez.

1971 tarihli Paranoid albümü, grubun kısa sürede İngiltereyi aşıp dünyaca ünlü olmasını sağlar. Ozzy Osbourne'un özgün ve rahatsız edici düzeyde garip vokali, Bill Ward'ın Bonham stiline ek yaparak kendine oluşturduğu kötü kayıtlı ritmler karışımı, Geezer Butler'ın daha sonraları metal müzikte kaybolmaya yüz tutmuş bas seslerini akılda kalıcı rifflere dönüştürmesi ve tabiki Iommi'nin bir şarkı içinde defalarca değişen gitar riffleri grubu bir anda Heavy Metal denen akımın yaratıcısı kılar. Grup o tarihlerde aşk, sevgi, para gibi konular dışında ilk kez şarkı sözü yazan meşhur gruplar arasına katılır.

Pentatonik gam, nam-ı diğer "Şeytanın Akoru" grubu besler ve 1970de aynı yıl Master of Reality albümü çıktı. Kanımca bu bütün "Master of..." ların Master of'u ve başlangıcıdır :) Metal dinleyen anlamıştır. Ardından milyonlar satan Volume 4 çıkar. Lafı fazla uzatmayayım çünkü grup çok hızlı bir yükseliş içindedir bu yıllarda. Ardı ardına 1973'de Sabbath Bloody Sabbath, 1975'te Sabotage, 1976'da Technical Ecstasy ve 1978'de Never Say Die ! albümleri çıkar.

1980 yılına gelindiğinde grup artık ardı ardına hit parçalar yapamaz olmuş ve tabiki her zirveye çıkan İngiliz grup gibi grup içi çatışmalar başlar. İşte tam bu sırada Iommi Ozzy'i gruptan kovar. Sebebi ise çok gariptir. Alkol ! Evet Iommi verdiği demeçte derki o yılda : "Hepimiz birsürü ilaç hap hup kokain bilmemne kullandık ama adam çok içki içiyor ve anlamsız davranıyor. Onlarca prova yapıyoruz ama biryere varamıyoruz. Artık bu işin boku çıktı" Ozzy'e yakın olan diğer alkolik grup elemanı Bill Ward ise tercihini Ozzy ile birlikte gitmekte kullanır. Yani alkol Black Sabbath'ı ikiye bölmüştür.

İşte tam bu sırada grubun menejeri Don Arden'in küçük kızı Sharon ( evet daha sonra Ozzy ile evlenen ) gruba katılması için vokalist Ronnie James Dio'yu önerir. İnanması güç değil mi :) Çok geçmeden Dio ile anlaşan grup hızlı bir şekilde güzel bir albümü tamamlar. Dio'nun gelmesiyle gruba farklı ve geniş bir yön verildiğini söyleyen Iommi yeni bir albüm kaydı için stüdyoya girer. Geezer Butler'ı da kaybederken yerine Geoff Nicholls gibi şahane bir basçı alan Black Sabbath, Heaven and Hell ismini verdiği albümünü 1980de tamamlar.

Aynı yıl Blue Oyster cult ile çıktıkları turnenin ismi Black and Blue tour'dur. Davulcu Bill Ward'ı da kovan Iommi yerine efsanevi davulcu Carmine Appice'in yine kendi gibi davulcu kardeşi olan Vinnie Appice'i alır. Geezer Butler tekrar katılır ve grup tamamlanır. Artık Mob Rules albümü için grup hazırdır. 1981 Mob Rules yayınlanır. Albüm ile aynı adı taşıyan parça John Lennon'ın eski evinde kaydedilir.

1982'de Dio kendi grubunu kurmak için tabiri caiz ise Black Sabbath'ı satar. Tony Iommi ve Geezer Butler tekrar vokalist ararlarken kendilerine şu anki Deep Purple vokalisti Ian Gillan'ı bulurlar. Tekrar davulcu arayışına giren grup tekrar Bill Ward'ı alarak "Born Again" albümünü ünlü The Manor stüdyosunda kaydeder. Talihsiz grup Ian Gillan'ın tekrar Deep Purple'a dönmesiyle bir kez daha satılır. Grup bu sefer David Donato isimli ismi duyulmamış bi adam alır Amerikalı ve devam eder.

Garip bir şekilde Glenn Hughes gruba dahil olur ve Seventh Star ve Eight Star albümü yayınlanır. Fakat Warner Bros. plak şirketi grubun Black Sabbath ismini kullanmamasını ister ve Seventh Star : Black Sabbath featuring Tony Iommi olarak yayınlanır. Eigth Star ise Black Sabbath featuring Glenn Hughes olarak yayınlanır.

Tek tek yazmaya kalkarsam başımı alamayacağım için The Eternal Idol, Headless Cross ve Tyr albümlerinde hangi elemanların gruba girip çıktığını yazmayacağım. Neredeyse 10 adam daha girer çıkar gruba yani. 1990'a gelindiğinde grubun son hali Dio, Iommi, Butler ve rahmetli Cozy Powell şeklinde oluşur. Dehumanizer albümü tamamlanırken davulcu Vinnie Appice, Powell'ın yerini alır tekrar. 1992'de albüm bitirilir. Tekrar ayrılmalar birleşmeler falan filan ve Cross Purposes ve Forbidden albümleri yayımlanır.

Bu arada 1997'e gelinir ve Ozzy Osbourne gruba katılır. Aynı yıl Reunion isimli iki disk bir konser albüm yayınlanır. OzzFest'de verilen konser işe yaramıştır ve Black Sabbath 30 yıl sonra orjinal kadrosuna dönmüştür. Bu esnada Ozzy solo albümlerine devam ederken Rhino Records "The Dio Years" isimli albüm için Black Sabbath'ın ikinci kadrosunu biraraya getirmeyi başarır. 2006 da Iommi, Dio, Butler, Appice biraraya gelir ve albüm için 3 yeni şarkı kaydederler. "The Dio Years" toplama albümü yayınlanır.

Bundan çok hoşlanan ve iyi tepkiler alan dörtlü Heaven and Hell turnesine Megadeth ve Lamb of God öngruplarıyla çıkarlar. Daha sonra 2007'de şahane bir DVD çıkar. Hala kötü indirilmiş kaydını izlerim beğene beğene. Yapılanlardan haz duyan grup artık Black Sabbath ismiyle anılmaz ve yaratılışından 40 yıl sonra efsane grup ismini Heaven and Hell olarak değiştirir.

The Devil You know isimli albümü 2009'da yayınlayan Heaven and Hell albüm ardından turneye çıkar. Kasım 2009dan beri Dio'nun mide hastalığından dolayı biraraya gelemeyen grup Sonisphere kapsamında Avrupada bir dizi konsere hazırlanıyor yazın. Ülkemizde de 25-26-27 Haziran 2010 tarihleri arasında gerçekleşecek festivalde konuk sanatçı olarak Heaven and Hell yazılması, festivale en kral yerden kombine bilet almam için yeterli bir sebepti. Umarım Dio iyileşir ve Iommi ile birlikte onları izleyebiliriz.

Black Sabbath ve külliyatı hakkında merak eden arkadaşlara kendi ağzımdan copy-paste engineering yapmadan yeterince bilgi verdiğimi sanıyor ve yazıma burada son veriyorum. Dahada bilgi isteyen varsa bana iki bira ısmarlasın sabaha kadar sabbath anlatayım ona. Esen kalın.

15 Mart 2010 Pazartesi

Heaven and Hell

Ya şu Sonisphere yazısını okuduğumdan beri Heaven & Hell çok tanıdık geliyordu. Böyle bir parça var biliyordum ama bu grup da neyin nesi diye okuduğum günden beri aklıma geldikçe düşünüyordum. Üşengeçlikten bir bakamadım nete. Vee şimdi baktım ki birde ne göreyim? Aman Tanrıım!! Dio geliyor Dio!! Yanında bir de Tony Iommi olunca oluyor size Black Sabbath !!! Süper :-)

12 Mart 2010 Cuma

Pırıvisli On Lost

Bu diziyi izlemeyen var mı bilmiyorum ama bana artık feci şekilde daral gelmiş durumda. Afakanlar veya afacanlar her neyse onlardan basıyor arkadaş her hafta. İzledik, izledik beş yıl geride kaldı. Bu beş yılın büyük bir bölümü de bekleyerek geçti. Sen neymişin be arkadaş? Hasta ettin kendine, ama karşılığında hiçbir şey vermedin bize. Aynı sigara gibisin be! Artık sırf inattan seyrediyorum seni. Öyle keyif aldığım filan yok. Tek düşüncem “Bitsede gitsek”
Buradan kimse kusura bakmasın dizide oynayan karakterlere (Oynayan oyunculara değil) üç-beş kelamım olacak.

Jack Sheppard: İlk başlarda sevdim seni. O doktor hallerinle herkesin kırığına, çıkığına, dikenine koşturdun gözüme girdin. Ama bölümler geçtikçe dağıttın kendini. İçkiye, hapa vurdun. Gerçi biliyoruz hepimiz sebebini (bkz. Kate Austen) Ama değer mi Jack Sheppardım? Sen ki Birinci sınıf bir omurilik cerrahısın. Kendini harap ettin bu yellozun yolunda. Bu kadar mallık yaptın en sonunda okyanusa aval aval bakar düşünürsün işte öyle.

John Locke: Başından beri bu adamda bir numara var dedik. Ki bunda haklı çıktık. Ama e be senaristler şu dizide en çok sevdiğim adamı o adam olmaktan çıkardınız, siyah duman yaptınız. Ne diyim Mr. Eko (Adebisi) kovalasın sizi. Neyse, artık black smoke da olsan yinede seviyoruz seni arkadaş. Yak, yık, senin icraatlerin olmasa bu dizi gider 5 sezon daha. Bende mal mal izlerim. Öldür hepsini, gebert.

James Ford: Veya Sawyer. Ya sen ne biçim adamsın? Daha adaya ilk düştüğün günden beri böyle bir bad boy havaları, bir pelerin savurmalar, bir adam sendecilik. Ama aferin aferin. Onsekizinden, kırkbeşine kadar baya bi yer ettin kadın hayranlarının kalbinde. Ama kutup ayısı vurmaktan daha yararlı bi icraatini göremedik şimdiye kadar Lefleur efendi.

Hugo Reyes: Şirinsin, Ama bir o kadar da malsın. Kıvırcık şişko seni. Adada dadandın mangoya, avokadoya ama o kilolar nasıl hala duruyo ben anlamadım. Heralde milletin yediğinin 10 katını yiyosun. Dombili. Ama sana da fazla yüklenmemek lazım en azından Star Wars fanısın.

Kate Austen: E ben sana ne diyim be kadın! İçten pazarlıklı çilli çiyan seni. İz sürmekten iyi anlıyorsun birde iki tane filinta gibi delikanlıyı birbirine düşürmekten. O Claire, çocuğunu aldın diye baltayı indiriverse kafacığına o kadar mutlu olacağım ki. Sana ne desem az. Hani başlarda hikayen ilginçti. Kolların kısa olmasına rağmen güzelde bir hatunsun ama o kadar cıvıdın ki yedin bitirdin kredileri. Öl artık.

Benjamin Linus: Pörtlek kurbağa seni. O kadar yalan dolan, dalevere sonunda böyle kendi mezarını kazarken bulursun işte. Ağladın zırladın Ilana’ya affettirdin kendini. Ama sen ne üçkağıtçısındır ben bilirim. Eline geçse bir pislik yaparsın bizim lostilere. Tam Elba adasındaki Napolyonsun diyeceğim ama Napolyona hakaret olur bu. En azından Waterloo’ya kadar bütün Avrupayı ele geçirmişti Napolyon. Sen daha 3-5 istasyonu elinde tutamadın. Armut.

Sun & Jin Kwon: İkinizi beraber yazdım. Çünkü ancak ikiniz bir adam edersiniz. İbişler. Hanginiz aday belli değil ama bence ikinizden de aday maday olmaz. Dizideki romantik unsur musunuz nesiniz? Onu da anlamadım. Yararınızda yok zararınızda. Takılın öyle.

Miles: Ölü sevici, emo Çinli seni. Ölülerle konuşuyorsun iyi hoş anladık da. Bir faydan olsun be arkadaş bir şeye. Birde bi havalar, bir bu dağları ben yarattım havası. Uyuz herif. Ancak milletin mezarını kazıp elmaslara çök sen. Bir ne oluyor? Nasıl yırtıcaz buradan diye düşünmek yok. Ilana ne derse onu yap sen daha.

Richard: Veya namı diğer Richardus. İlk başlarda vampir gibi yaşlanmamandan dolayı aha dedik bütün sır bu herifte. Bu adam çözecek herşeyi. Tabi bu lost gene ters köşeye yatırdı bizi. Bütün sırrı çözecek adam almış dinamiti eline “Yetti artık, jakob’cığımda öldü. Yaşamanın anlamı kalmadı böhü böhü” diye zırlamaya başladı. Arkadaşım tamam çok seviyosun Jakobı. Ama ölümsüzsün be adam. Çıkıp gitsene adadan. Git. Amerikaya git. Bırak o sarı uyuzu. Hayatında bir kere karşı cinslerle ilgilen. Ne biliyim bi Megan Fox var, bir Erin Cummings var. Bunları da yaşamadan ölme. Ama yok baştan anladık senin o sürmeli gözlerinden ne mal olduğunu.

Sayid Jarrah: Sevgili Republican Guardım. Sen bu saydıklarımın en salağısın. Gittin, kabak kafaya inandın, sonra geldin Ujiyo’yu boğdun, John Lennon’unumuzu da kestin. Sonra oturursun öyle havuzun başında 5 yıldızlı otellerin şebelek animatörleri gibi. Hayır sende hiç mi akıl yok. Dark sida geçen kime ne zaman hayır gelmiş? Misal Anakin. Palpatine’nin köpeği oldu. Taktı maskeyi; kuuupe kuuupe ancak. Birde ne işe yaradığını anlamadığım bir pano var kıyafetinin önünde. Ancak o kadar. Anakin şapşalı bile en sonda doğru yolu buldu. Sen bulamazsan O çirkin Nadia sana haram olsun. Veya dur olmasın.

Jakop & Esau(Black Smoke): Size ne denir ki? Madem bu kadar evil twinlersiniz, Habille Kabilsiniz ya sahilde bi güreşsenize bir kere. Kündeye gelen tıpış tıpış alsın voltasını. Veya ne bileyim el kızartmaca oynayın, best of three taş-kağıt-makas oynayın. Veya siyah beyaz hesabı oturun bi tavla atın o daha çok uyar size. Yenilen alsın tavlayı koltuğunun altına gitsin ne yaparsa yapsın. Ben 6 yılda bıktım, siz hala bıkmadınız. İnce ince planlar, acayip acayip listeler ne sabır varmış sizde.

Eski sezonlarda arka planda ateş yakan, odun toplayan Lostiler: Size saygım sonsuz. Öldünüz, kurtuldunuz bu malların elinden. Ruhlarınız şad olsun.

Saygılarımla.

P.S: Ve bütün bu yazdıklarımla ilgili şu linke bir göz atmanızı rica ediyorum.

http://img.photobucket.com/albums/v633/njscorpio/Lost/BenandSayid.jpg

5 Mart 2010 Cuma

25-26-27 Haziran Sonisphere 2010 Türkiye Festivali


Ve sonunda beklenen festivalin grupları açıklandı. Günlere göre dağılımı belli olmasa da açıklanan gruplar arasında iki ana grup ve alt gruplar var. Metallica, Slayer, Megadeth, Anthrax, Heaven and Hell, Rammstein, Manowar, Alice in Chains, Stone Sour, Mastodon, Hayko Cepkin, Manga, Foma, Blacktooth dün itibariyle açıklanan gruplar arasında. Bugün itibariyle biletix anasayfasından ulaşamasanızda bu sayfadan bilet satışına ulaşabiliyorsunuz.

Son 10 Yılın En Iyi Bilimkurgu Filmleri

Film endüstrisi son 10 yılda yakaladığı en iyi seri bilim kurguda oldu. Bunun başlıca sebebi bilgisayar ve animasyon tekniklerinin gelişmiş olmasından. Görsel etkinin konu ve senaryonun önüne geçmesindendir.
-The Matrix Trilogy bu serinin başlangıç noktasındandır. Görsel olarak çok zengin olan matrix ilk filmiylede çok büyük bir hayran kitlesi oluşturmuştur. Belirsizliği, farklı çekimleri, siyah gözlükler ve deri ceketleriyle 2000'lerin başında büyük ilgi uyandırmıştı.
- Temelleri 1980’lerde atılan Terminator ise 2000’lerde Terminator 3: Rise Of The Machines ve serinin şu ana kadar ki son filmi Terminator Salvation ile yapay zekanın ulaşabileceği noktalara dikkat çeken filmin 4. süde yolda.
-I,Robot ise Isaac Asimov’un kısa öykülerinde yola çıkarak oluşturulmuş bir yapım, yapay zekanın ön planda olduğu başka bir film.
-Wall-E ise her yaş grubundan izlemesi gereken bir animasyon. Film wall-e adlı robotun başından geçen olayları anlatıyor. İçinde çok az konuşma olsa da hiç farkına varmadan izleten güzel ve de eğlenceli bir yapım.
-Yapay zekanın kullanıldığı ve ya farklı bir ırk olarak geçen Transformers serisi ise, bilim kurgunun yanında, eğlenceli ve aksiyonun bol olduğu bir film olarak karşımıza çıkıyor.
-Avatar; görsel olarak farklı tekniklerin kullanıldığı 3 boyut teknolojisi ile geliştirilmiş. Yüksek maliyetli bir film.
-District 9: Son zamanlarda amatör kameralı filmlerin moda olmasından yola çıkan yapımcılar değişik bir filme daha imza atmışlar. Uzaylı yaratıklar dünya ya inerler. Uzun bir süre dünyada kalırlar. İnsanlar onların kullandıkları silah teknolojisini öğrenmeye çalışırlar. Uzaylılar ise tekrar gezegenlerine dönmek istemektedirler. Güzel ve değişik bir tür.
-Surrogates, teknolojinin ilerlemesiyle insanların artık evlerinden çıkmadan robot modelleriyle işe gittikleri, tatile çıktıları bir dünyada geçiyor. İnsanlar bu robotlara bağımlılıkları anlatılıyor. Farklı bir toplum yapısı çizilmiş.

3 Mart 2010 Çarşamba

Bakjwi (2009)

Arkadaşlar bu film izlemek yürek ister. Bu film cidden halk için insanlar izlesin diye yapılmış bir filmden; daha çok yönetmenin ben bir vampir filmi yapsam bu şekilde yaparım demesiyle meydana gelmiş.
Filmin başında peder Sang-hyeon bir hastaneye yatar. Ancak işin garip olan yanı adam sağlamdır. Bu tedavi merkezinde hastalanır. Sonra adamı tedavi etmeye çalışırlar ancak başarısız olurlar ve peder ölür. 6 ay sonra ise canlanmış bir şekilde karşımıza çıkar. O kaptığı hastalık geçmemiştir. Hastalığını gidermek için düzenli olarak kan içmesi gerektiğini anlar. Peder olduğu için hastaları kutsamak için pek çok hastaneye girebilmektedir. Buralarda da o insanların kanlarını içer. Film bundan sonra karmaşıklaşmaya başlar. Pederin yakın bir aile dostunun oğlunun karısına aşık olur. Kızda pedere ilgi duymaya başlar. Aralarında bir ilişki başlar.
Pet şişelerdeki kanlar, sokakların geceleri boş oluşu, insanlar arasındaki garip ilişkiler, bir vampir filminden daha çok dram ve bunalım bir film halini almasını sağlamakta.
Ancak filmin konusu, dağılmayan yapısı ve kendini tamamlayan yapısı ile ve de sağlam bir sabrınız varsa kendini çekebilir.

1 Mart 2010 Pazartesi

Cesaretin var mı??


MOJO
Olay Londra Soho'da Atlantic adlı bir gece klübünde geçiyor. Sokakta şarkı söylerken keşfedilen 17 yaşındaki Parlak Johnny, Atlantik Klüp'ün sahibi olan Ezra tarafından himaye edilmektedir, ancak giderek büyüyen bir hayran kitlesine sahip olan Johnny için başka klüp sahiplerinin de planları vardır ve gerektiğinde şiddete başvurmaktan çekinmezler. Mojo, Soho'nun gece hayatına, kaybolmuş umutsuz insanlarına, müziğe, uyuşturucuya, cinselliğe ve şiddete hiç de alışık olmadığımız bir dille yaklaşıyor.

Mojo, sıradan bir oyundan çok farklı, biraz sert. Kendinize güveniyorsanız, stres yapmadan sakince izleyebilecekseniz gidin.

Sahnedeki yerleştirilmiş döner sandalyelere oturuyorsunuz ve oyunu 180 derecelik bir açıyla izliyorsunuz. Böylece oyunun içinde oluyorsunuz yani herşey burnunuzun dibinde oluyor.

Her pazar 20.30'da Dib Sahne'de oynanıyor. 20.30'da kapılar kapanıyor, yarım dakika geç kaldınız mı içeri almıyorlar. Bilet fiyatları da tam: 15.00 TL Öğrenci : 10.00 TL'ymiş.


Not: Şiddet, cinsellik ve küfür içerdiğinden 18 yaş üstü için uygundur .

2010 Türkiye Konser Çılgınlığı


Şüphesiz başlığı okuyan vatandaş bir ekşi sözlük edası taşıdığını farketmiştir. Fakat gerçekten artık durum yavaş yavaş buna dönüşüyor. Dünyaca ünlü müzisyenlerin, hayatımızda bir daha izleyemeyiz kaygısıyla Türkiye konserlerini kaçırmamaya çalışmak hem parasal hemde fiziksel açıdan yorucu olmaya başladı. Şayet bunca sanatçının sadık dinleyicisi ve seveni olduğumu ben bile bilmiyordum. Dedimki bu tarihten başlayarak şu konserleri ve konser ihtimallerini bir sıralayayım bakalımda insanlar hesap kitap yapsın. Haydi bir göz atalım ;

4 Mart Marillion Konseri
Yer : Balans Jolly Joker / İSTANBUL
Biletler : 67.25 TL
Detaylı Bilgi : Biletix
Marillion bildiğimiz ve dinlediğimiz üzere porgresif rock tarihinin en önemli gruplarından biri. Fazla satalım çok kazanalım kaygısı olmayan yılların grubunun sadık seyircileri bu konseri asla kaçırmayacaklardır. Çünkü grup 30 yıllık müzik hayatında ilk kez Türkiyeye geliyor. Pink Floyd ve Camel tınıları ile benzerlik gösteren grup, gerek Fish'li zamanlarında gerek onsuz zamanlarında özgün müziğini progresif duruşunu müziğe kazandırmıştır.

12, 13 ve 14 Mart Behemoth Konserleri
Sırasıyla Ankara İzmir ve İstanbul konserleri detayları :
Ankara : Dib Sahne Biletler : 45 TL ne sandın tabiki Biletix
İzmir : Tato Live Biletler : 45 TL illaki Biletix
İstanbul : Balans Jolly Joker Biletler : 45 TL başka şans varmış gibi sanki
Hiç dinlemediğim ama meşhur olduklarını söyledikleri bir heavy metal grubu. Bilgisi olan zatlar lütfen paylaşsın.

22 Mart Tommy Emmanuel Konseri
Yer : CRR Konser Salonu / İSTANBUL
Biletler : 1. Kategori: 33,00 TL
2. Kategori: 22,00 TL
Detaylı Bilgi : Biletix
Dinleyen arkadaşların "AAaaaaa!!" nidalarını duyar gibiyim. Evet akustik gitarın dahi amcası Türkiyeye geliyor ve bilet fiyatları gayet uygun. Kariyerinde okadar çok başarı varki Tommy Emmanuel'in hangi birini sayayım. Sadece albümlerini takip eden biri bile eminim "ohaaaa!! adam inanılmaz çalıyo bee!!" cümlesini sarfetmiştir. Gönül isterdi Ankarada olaydı iki misli fiyatlı olaydı. Kesin gidilirdi. Yine de İstanbuldaki arkadaşlar kaçırmasın derim.

13 Haziran Eric Clapton & Steve Winwood Konseri
Yer : Santralistanbul / İSTANBUL
Biletler : 1. Kategori: 370,00 TL (Sahne Önü)
2. Kategori: 265,00 TL (VIP 1 - VIP 3)
3. Kategori: 215,00 TL (VIP 2 - VIP 4)
4. Kategori: 99,00 TL (Normal Bilet - İndirimli Dönem)
Detaylı Bilgi : Biletix
Pek fazla açıklamaya gerek olduğunu düşünmüyorum bu konser hakkında. Biletler alındı ve heyecan ile bekleniyor. Nitekim Steve Winwood hakkında bilgisi olmayanlara bir dip not : 60ların meşhur Traffic grubunun elemanıdır, rock ve blues'u iyi icra eder. Clapton için birşey demiyorum zaten fanatikleri diyor. "Clapton is God !"

7, 8 ve 9 Mayıs Anathema Konserleri
Sırasıyla İstanbul Ankara ve İzmirde gerçekleşecek konserlerin detaylı bilgileri :
İstanbul : Refresh The Venue (neredeyse artık bilmiyoruz) Biletler : 39.50 TL Biletix
Ankara : Anadolu Gösteri Merkezi Biletler 39.50 TL yine Biletix
İzmir : Soyer Kültür ve Sanat Fabrikası (fabrika mı :)) Biletler : 39.50 TL tabiki Biletix
Daha önceden izlediğim bu grubu izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Nitekim üç seçenek var illaki birine gidin . Hem fiyatlar aynı hem biri bar biri tiyatro biri de fabrika imiş :) Ama gidemezseniz çok üzülmeyin Anathema her yıl Türkiyede.

22 Temmuz Cranberries Konseri
Yer : Küçükçiftlik park / İSTANBUL
Biletler : 78 TL
Detaylı Bilgi : başka ne olabilirdi. Biletix
7 yıl sonra tekrar birleşme kararı alan grubu hepimiz birçok hit şarkısı ile hatırlıyoruz. Kesinlikle gidilip bağıra bağıra Zombie, Animal Instinct, Linger, Promises veya Ridiculous Thoughts'tan birini hatta hatta hepsinin söylenmesi gerektiğine inanıyorum. Özellikle iki çocuk annesi Dolores'i bir daha görebileceğimizi pek sanmıyorum. Şöyle bir durum var ; bu konserin ertesi günü yani 23 temmuzda Çeşme'de bir konser vereceği söyleniyor grubun. Fakat henüz yer ve biletler açıklanmış değil. Eğer bu gerçekleşirse kesinlikle İstanbul yerine onu seçeceğim.

6 Eylül U2 Konseri
Yer : Atatürk Olimpiyat Stadı / İSTANBUL
Biletler : Çok karışık bence aşağıdaki bağlantıdan bakın
Detaylı Bilgi : Biletix
Gerçekleşirse şu yazının başındaki fotoğrafın gerçeğini yaşayacağımız dava. Daha önce bu konser ile ilgili uzun bir yazı yazmıştım. 2010 Avrupa kültür nane limonu kapsamında gerçekleşecek dev organizasyon. NTV sürekli reklamını yapıyor, yapmasada habermiş gibi gösterip sokuşturuyor. NTVde ve Radyo Odtüde herkes U2 seviyor. Bir milyon kişi gelecek, bilet basamıyoruz kağıt yetmiyor, inanılmaz talep var gibi (tamam abarttım) haberlere mahal veren bu konser, beni 12 senelik U2 fanatikliğimde şaşkınlığa sürüklüyor. İyice ekşi sözlüğe döndü yazı... tamam bitti dağılın.

Asparagas ve belli olmayan etkinlikleride paylaşayım ve yazımızın sonuna gelelim;
Valla ben internetin yalancısıyım ama John Mclaughlin diyorlar, Bob Dylan bile diyorlar. Birde tabi bu Sonisphere karın ağrısı var. Metal festivali. Olursa şahane olacak. Metallica, Alice Cooper, Anthrax, Iron Maiden, Slayer, Testament, Heaven and Hell, Motley Crue, Rammstein falan diyorlar bu festival için, fakat hala belli olan birşey yok.

Şimdilik durum bu. Bu yaz çok heyecanlı ve müzikli geçecek gibi gözüküyor. E çok yaşa 2010.