31 Ocak 2009 Cumartesi

Barış abisiz 10. yıl

Çoğumuzun çocukluğunda büyük rol oynamış, dünyayı gezerek bize kültürleri tanıtmış, bize insanları onların yaşayışlarını sevdirmiş, renkli kişiliği değişik kıyafet ve aksesuarlarıyla zamanın ötesine tarzını kanıtlamış, ve kendi tabiriyle 7den 77ye herkesin sevgisini kazanmış bir müzik adamıdır o. Bu kadar uzun bir cümle bile yetmiyor benim gözümde onu anlatmaya. Çünkü o bana arabanın arkasında oturmayı, ıspanak yemeyi ve en önemlisi de harika anadolunun harika müziğini öğretti. Müzisyenliğin en samimi halini bize yıllarca aşılamayı başarmış ve tutucu halkımızın kalbinde uzun saçlı bıyıklı yüzüklü bir adam olarak sevgi kazanmıştır.

Peki Barış abisiz nasıl geçti on yıl ? Bence kötü geçti. Adına çok şey yapıldı, bütün şarkıları tekrardan söylendi... ama onun gibi olmadı hiçbirşey ! Eskisi gibi olmadı olamaz da. Türkiye bir Barış Manço gördü geçirdi tarihinde, her haliyle özgün her haliyle devrimsel ! ve bir daha bir Barış Manço gelmeyecek, tıpkı bir başka Zeki Müren, bir başka Cem Karaca, bir başka Ahmet Ertegün ve bir başka Aziz Nesin gelmeyeceği gibi... Onu kaybettiğimizin 10. yılında büyük sevgi ve saygıyla anıyor mekanı cennet olsun diyorum.

Pearl Jam - Black

Hey...oooh...
Sheets of empty canvas, untouched sheets of clay
Were laid spread out before me as her body once did
All five horizons revolved around her soul
As the earth to the sun
Now the air i tasted and breathed has taken a turn
Ooh, and all i taught her was everything
Ooh, i know she gave me all that she wore
And now my bitter hands chafe beneath the clouds
Of what was everything?
Oh, the pictures have all been washed in black, tattooed everything...

I take a walk outside
I’m surrounded by some kids at play
I can feel their laughter, so why do i sear
Oh, and twisted thoughts that spin round my head
I’m spinning, oh, i’m spinning
How quick the sun can, drop away
And now my bitter hands cradle broken glass
Of what was everything
All the pictures have all been washed in black, tattooed everything...
All the love gone bad turned my world to black
Tattooed all i see, all that i am, all i’ll ever be...yeah...

Uh huh...uh huh...ooh...
I know someday you’ll have a beautiful life, i know you’ll be a star
In somebody else’s sky, but why
Why, why can’t it be, why can’t it be mine

Bu parçayı neden bu kadar geç keşfettim :(

29 Ocak 2009 Perşembe

Can’t Stand The Night -Accept

Fallin tears, a broken heart
Here I sit as time goes by
cause all I had has gone forever
Cant stand the night

The fun we had, I knew so well
That somethin so deep inside
That last few days have been pure hell
Cant stand the night

Love - you tore my world apart
But still I cant escape
You touched and you hold me
The nights are hard to take

I know her body, her hair, her eyes
I know she should belong to me
But shes a one mans girl forever
Lovin deeply why not me

Love why do I take you
And why do you take me
Take my breath, or you take my heart
All you give is pain
A curse upon your name
Cant you see it isnt right
Cant stand the night

Tell me where I have gone wrong
Give me a reason why
Tell me how to win her back
Cant stand the night

Love why do I take you
And why do you take me
Take my breath, or you take my heart
All you give is pain
A curse upon your name
Cant you see it isnt right
Cant stand the night

Fallin tears, a broken heart
Here I sit as time goes by
cause all I had has gone forever
Cant stand the night

Oceans filled with tears
And mountains made of pain
And my eyes are sad each time
The night it comes back again

Love why do I take you
And why do you take me
Take my breath, or you take my heart
All you give is pain
A curse upon your name
Cant you see it isnt right
Cant stand the night



Bad Company - Bad Company


Sabah yazdığım yorumun üzerine neden bu albümü tanıtmıyorum diye düşündüm. Klasikler arasında bunu nasıl unutabilmişim acaba ? Herneyse Bad Co. ile tanışmam çok değil birkaç sene öncesine dayanıyor. Shades'den plak alırken yine değişik bir Deep Purple - Led Zeppelin tartışmasına denk gelmiştim. Süleyman abi anlatıyorda anlatıyordu. Sonra araya şimşek gibi bir konu sokup Bad Company'den bahsetmeye başladı. İlk aldığı plağı falan filan tümünü anlattı ve sonuna ekledi "Purple'ıda Zeppelin'i de severim ama Bad Co. başkadır !" Vay anasını dedim kimdir bunlar acep dedim ? Dinledim beğendim sevdim bağlandım. Öyle gruplar vardır ki ilk albümleri müthiştir ve daha sonra ne yaparlarsa yapsınlar sizi ikna edemezler. Elemanlar değişir, tür değişir, ses değişir ama o ilk albümü yakalayamazlar. İşte Bad Co. benim için böyle bir grup.

Bad Company, şu an hala daha Queen + Paul Rodgers diye kendini kepaze eden grubun o "artı"dan sonraki isminin önderliğinde kurulmuş bir gruptur. Paul Rodgers daha önce Free isimli grubun vokalisti ve bir çok hit şarkıya imza atmış adamdır. Sesi iyidir deri pantolon giyer top sakalı vardır. Velhasıl hard rock bi amcadır.

Bad co ise iki gitarın tadını diğer sıkı gruplar gibi bize yaşatan sağlam kaliteli müzik yapan bir gruptur. Bu albümü de yanlış hatırlamıyorsam Atlantic Recordstan çıkmıştır. Plağımın üzerinde onun logosu vardı diye hatırlıyorum. Ve diğer albümler başka bir plak şirketi tarafından yayımlanmıştır. Bunu neden söylüyorum çünkü Atlantic Records Bad Co. yu keşfeden firmadır. Yani Ahmet Ertegün 1974de yine rock dünyasına R&B dünyasına kattığı müthiş isimler gibi bir isim katmıştır.

Albümü dinleyin, sevin, bağlanın, alın... Gönüllerin "Adsız"ı Senem arkadaşıma bu albümü hatırlattığı için teşekkür eder, parçalar için hislerimi aşağıda dile getiririm. İyi dinlemeler.

Bad Company - Bad Company (1974)

1. Can't Get Enough (Klasik rock tarihinde akılda kalıcı ve her barda çalınmaya müsait bir şarkı varsa o da budur !)
2. Rock Steady (İnsanı bi anda coşturup gaza getiren ve bir sapıtma havası yaratan harika parçadır)
3. Ready for Love (Ben bişi demiyorum Senem desin :)
4. Don't Let Me Down (Pek bi ısınamadığım ama müzikal olarak diğerlerine benzeyen parçadır )
5. Bad Company ( Harikadır aklıma övecek pek bi cümle gelmiyor. Bu böyle sözlerinden ziyade sanki bir heavy metal parçaymış gibidir. Ama süperdir insana saçma bi özgüven aşılar ve arabada güneşlik olmadığı halde tavandan çıkma isteği uyandırır. )
6. The Way I Choose (Albümün temposunu bir anda aşağıya çekip garip üflemeliler eklenmiş değişik düşük tempo bir parçadır)
7. Movin' On (Çok çok çok .... hayır hayır baya iyidir)
8. Seagull ( Tek kelimeyle harikadır, bu albümü tamamlayan ve ruhlarımızı kazıyarak temizleyen şarkıdır ! Dinlenince akla aynı dönemlerde çıkan Be Bop Deluxe parçası Sister Seagull gelir ki o da müthiştir.)

http://lix.in/-2e7781

LOTR EE

Yüzüklerin efendisi serisi pek çokları gibi benimde sevdiğim beğenerek izlediğim filmlerdendir. Ancak her ne kadar sevsem de uzun olmasından dolayı extendedları izleme fırsatını yaratamamıştım. Ancak yüksek çözünürlüklü ve uzun zamandır seriyi izlememden ötürü izlemeyi hemen benimsedim. Tabii ki o kadar uzun ki filmleri bir çırpıda bitiremedim. Uzun 2 haftalık bir perioda sığdırdım.Extended editionların en önemli özelliği orijinal filmden daha uzun oluşu. Yani filmde gişede gösterilmeyen bazı kopuk parçaların gösterilmesi. Hani hikayeyi tamamen etkilemese de olursa daha da iyi olabilecek kısımların göstermesidir. Özellikle son filmin extended ile 4:20 dk. olduğu düşünülürse ne demek istediğimi anlarsınız. Açıkcası ben bu uzun versiyonunu tercih ederim. Çünkü çok LOTR de karakter sayısı çok fazladır. Bundan dolayı da herkesin kişisel özelliklerini yansıtmak kısa bir film ile (kısa olmasa bile) mümkün değildir. Her ne kadar ee. lerde kısaltmışlar bazı kısımları eklemişler ama orjinaline göre çok daha iyi derim ben. Filmin konusunda vs den bahsetmeyecem elbette herkes biliyor. Önerim bu seriyi her filmi 2 ye bölerek sanki dizi izlermiş gibi izlemeniz. Ancak bu şekilde sıkılmadan izleyebilirsiniz. Tabi çok boş vaktiniz yoksa.

28 Ocak 2009 Çarşamba

Japan Trend Shop

Bu site dünyan›n en aptal ürünlerini bir araya toplayarak gerçek bir arfliv özelli€i tafl›yor :D
Elektrikli el ›s›t›c›s›ndan, portatif banyo flelalesine, siyah ka€›t mendilden, kalp fleklinde salatal›k kesme kal›b›na kadar herfleyi bünyesinde bulunduran bir site :D

http://www.japantrendshop.com

27 Ocak 2009 Salı

Long live DERLEME



Sevgili DERLEME okuyucuları, yazarları ve katkıda bulunanları ! Sayfamızın ikinci yaşını en içten dileklerimle kutlarım. Derleme logosunun yaratıcısı olarak ikinci yaşımızı kutlayan yeni bir logo da hazırladım. saygılar

26 Ocak 2009 Pazartesi

Siz Olsaydınız Ne Yapardınız? 01

şimdi senaryo şu; işyerinde sıkıntılı bir gün geçirmişsiniz. lan bitsede eve gitsek diye ynıp tutuşuyorsunuz. ve işte mesai bitti otobüs durağındasınız. 1 saat otobüs beklediniz kimler geldi kimler geçti sizin otobüsünüz gelmedi. başka otobüsler en nadir geçenleri bile 3. turlarını yapıyor. ama bir dakika o da ne en sol şeritten dopdolu son sürat sizin otobüsünüz geçiyor. ne yapardınız?
ben beklemeye devam ettim. moralimi bozmadım. bundan sonraki boş geçer dedim. ve 1 saat 30 dakika oldu.
şimdi ikinci soru; tam önünüzde körüklü bir otobüs duruyor. daha önceden tecrübeli olduğunuz için, onun arkasından gelen 3 otobüsün numaralarını da daha o otobüs durmadan kontrol etmişsiniz uzak mesafelerden hiç biri sizin otobüsünüz diil. ancak körüklü otobüs artı 3 otobüs görüşalanınızı kapattığı için göremediğiniz yeni bir otobüs farkediyorsunuz. yavaşlıyor ve tam körüklünün arkasında duruyor. korna çalıyor körüklü otobüse küfrediyor. siz hızla körüklünün önüne geçmeye çalışıyorsunuz. içiniz kıpır kıpır lan yoksa hadi canım o kadar da diil sesleriyle dolu. ve bu kornayla küfreden otobüs öne geçiyor bir an görüyorsunuz ki bu sizin otobüsünüz. hızlanıyorsunuz ancak o esnada körüklü de sizin le hareket ettiği için kaçırıyorsunuz otobüsünüzü bravo siz olsanız ne yapardınız?
ben kendi kendime küfreder . . .
kafayı bir kaldırıyorsunuz ve sizin otobüsünüz geçiyor ne yapardınız?
hakikaten merak ediyorum bu 3 kademede neler yapardınız merak ediyorum şunu hesaba katınız lütfen sizin otobüsünüz 30 dakika bir geçiyor. ve hakikaten sıkıntılı bir gün geçirmişsiniz. cevaplarınızı bekliyorum.

Gibson Dark Fire



Daha önce bahsettiğim Gibson Robot Guitar'ın geliştirilmiş ve Guitar Rig le entegre edilmiş hali 2. nesil Dark Fire, Gibson'un Robot Guitar teknolojisini klasik ev kullanıcısına kadar indiriyor. Robot Interface Pack sayesinde midi controller gibi gitarı bilgisayara aktarabiliyoruz ve bu sayede çok kanallı kayıt veya gerçek zamanlı amplifikasyon yapabiliyoruz. Ve devrimsel Master Control Knob düğmesi ile gitarın manyetiğiyle oynayabiliyorsunuz ve tonunu istediğiniz gibi ayarlayabiliyorsunuz. Ve ek olarak yine 1. nesillerde bulunan robot tunerlar mevcut gitarı anında tune edebilmemizi sağlıyor ve Guitar Rig 'in özel Dark Fire versiyonunda bu tunerları gerçek zamanlı miks yapabilme özelliği mevcut. Şu anda fiyatı 2,500 - 3,000 dolar civarında.

Dark Fire

Nasıl Bir Güne Uyanmak İstersini?


Anketimiz sonuçlandı arkadaşlar. Ankete katılanların %11 i yağmurlu bir güne uyanmak istiyor, dier %11 i rüzgarlı bir güne uyanmak istiyor, kalanların %16 sı kuru bir güne uyanmak istiyor, ve anetimizin galibi %61 le Karlı bir gün.
Aslında karlı bir günün avantajları çok. Okula gidiyorsanız yeterince karlıysa gün, o gün tatil olabilir. Alerjiniz varsa toza polene vb. ..karlı bir günde hava temizlenir, mikroplar ölür. ... Bunlar benim aklıma gelenler.

Anketimize katılan herkeze teşekkür ederim.

24 Ocak 2009 Cumartesi

Twilight

Öncelikle filmin türkçe adından bahsedelim. Böyle bir filme türkçe alacakaranlık olmamış(;> genede twilight ın sözlük anlamından alınımş olması ismin ingilizcesinin de olmadığı anlamına geliyor. ancak ingilizce twilight kelimesinin başka anlamları da var. örneğin alacakaranlık, seher, zayıf ışık , çöküş, başarının sönmesi .. gibi anlamları da mevcut.
Şimdi gelelim filme. film bir vampir filmi ama bu vampirler bizim bildiğimiz vampirler diil. sanki çinde yapılmış sevimli vampirler gibi(;>
film de yalnış işlenen vampir özelliklerini sayacak olursak;
- vampirlergüneşte parlamazlar deli gibi acı çekerek buharlaşırlar yanarlar, kalıcı yanık izleri sahibi olurlar.
- Vejeteryan vampir yoktur, sadece hayvan kanıyla beslenen vampirler olabilirler, bu onları güçten düşürür.
evet vampirler hakkında bu kısa hatırlatmayı ve filmde yalnış işlenen kısımları verdikten sonra;
twilight' ta sevdiği kızı sırtına aldığı gibi dağa kaldıran çiçekli çimenliklerde kızla beraber sırt üstü yatan (kamera açıları fonda çalan müzik türk filmlerinde bile bu sahneleri kullanmayı bıraktık dedirtti bana) vampirle kız, ..... gibi uzayıp giden bir liste var, kendinizi bunlara hazırladıysanız artık filmi izlemeye başlaya bilrisiniz.
yukarda saydığım şeyleri göz ardı edebilirseniz filmin konusu iyi, sonsuza kadar yaşayacaksam bir sebebi olmaalı gibi özetleyebileceğimiz bir konusu var. Vampirlere farklı bir bakış açısı getirmeyi başarmış film. oyunculuk olarak çok göze batan duygusuz çekimler yok. genel anlamda oyunculuğu sevdiğimi söyleye bilirim. imdb nin sayfasından daha detaylı bilgi alabilirsiniz;
http://www.imdb.com/title/tt1099212/
Bana sorarsanız bu filme bir hatunla gidin. yalnız giderseniz sıkılırsınız. Sevgiyle kalın . . .

23 Ocak 2009 Cuma

Müze Kartı

Nedir bu müze kart? Kültür bakanlığının çıkardığı müze ve ören yerlere 1 sene boyunca sınırsız geçiş hakkı sağlayan hesaplı bir uygulama. Bize kültür bakanlığının verdiği talimat bu en azından.

  1. Tabii ki bu kart özel müzelerde geçmiyor.
  2. Bu kart devletin sahip olduğu ancak kültür bakanlığına bağlı olan yerlerde geçiyor. Bu şu demek eğer ki bir müze devletin işletmeciliğinde ancak kültür bakanlığına bağlı değilse geçmiyor demek. Şimdi bu konu benim kafamın basmadığı bir konu. Şimdi nasıl olur ki bir müze devletin kontrolünde olur ve o kültür bakanlığı çerçevesinde olmaz. Kafamı karıştıran bir nokta mesela Dolmabahçe sarayı birkaç saray ve müzenin içinde bulunduğu TBMM daire başkalığının işletmeciliği veya koruması altında. Ama bunlar kesinlikle kültür bakanlığına bağlı değiller. Bu sebeptende bu kartın buralarda hiçbir anlam ifade etmediğini söyleyebiliriz.
  3. Ülkemizdeki müze anlayışı bayaa bir farklı yani kültür bakanlığı işletiyor ancak içinde özel mi yoksa başka bir sebepten mi olduğunu bilmediğimiz noktalarda bizden para istenmesine de engel olunamıyor. Örnek vermek gerekirse, bodrum kalesinde girişinizi müze kartıyla yaptınız ama içerde bazı gezilecek noktalarda bir güvenlik görevlisi var ve adam sizin içeri girmenizi engelliyor. 5tl para istiyorlar girişte. Hani müze kartıydı. Neden kullanamıyorum. Hani kültür bakanlığına bağlı olan yerlerde kullanabiliyordum.
  4. Bunları sormak için müze kartı internet sitesine girip bizden gelenler kısmına yazı atmak istedim ancak nedense nereye yazmam gerektiğini anlayamadım. Hani şeffaflık demek istiyorum.
  5. Avantajı ise çok müze geziyorsanız eğer yanınızda bulunsun bazı yerlerde geçerli, en azından girişte para vermeden sıra beklemeden girersiniz.

22 Ocak 2009 Perşembe

The Beatles - I Want You (She's So Heavy)


İçinden geçmekte olduğum kasvetli ve fırtınalı dönem dolayısıyla bu şarkının önemini bir kez daha kavradım. Hem de bu sefer gerçekten sağlam kavradığımı düşünüyorum. İtiraf ediyorum! Abbey Road albümünü ilk aldığımda bu şarkıyı hiç sevmemiştim. İç karartıcı ve depresif bulup her dinlediğimde geçmiştim. Şimdi bu hareketim için çok pişmanım...

İçimizde yaşadığımız duygusal fırtınaları anlatan birçok şarkı vardır. Hepsi de afilli, şiirsel, mecazlı, kinayeli sözlerle süslenmiştir. Ama olay o kadar karmaşık değil...

I Want you!! I want you so bad it's driving me mad! It's driving me mad...
ve sonra...
She's so... Heavy... Heaavvyyy... Heaavyyyy... diye başlayan bir bölüm vardır ki, içinizde kopan fırtınayı orada hissedersiniz. O bölüm tekrar ettikçe, aklınıza gelip giden ve "Belki... Keşke..." gibi sözcüklerle başlayan o cümleler gelir. Daha doğrusu aynı cümlelerin 100'lerce kez tekrar tekrar aklınıza gelişi ve bunlara birer açıklama bulmaya çalışıp her seferinde "Lanet olsun!.. Olmuyor!" diyerek isyan ettiğiniz o anlar.

İşte bu şarkı böyle birşey. 4 satır söz ve tekrar eden o efsane bölüm ile o anlarda yaşadığınız tüm duyguları anlatmayı başarıyor. Solo bölümünde sakinleşiyor, duruluyor... Fırtına öncesi sessizlik gibi. Ve sonra... Büyük fırtına geliyor yavaş yavaş. Şarkının bitişi ise ayrı bir önem arz ediyor. Siz şarkı ses azala azala bitecek zannederken şarkı "küt" diye kesiliyor. Kasetlerin egemen olduğu zamanlarda burada bir hata var sanmıştım. Ama şimdi neden böyle bittiğini çok iyi anlıyorum. Çünkü böyle zamanlar böyle biter dostum. Ya kafana sıkarsın, ya başka bi kız girer birden hayatına, ya da bir sabah hiçbirşey olmamış gibi uyanıverirsin.

Herkese dinlemesini şiddetle tavsiye ediyorum. Ama lütfen sakin, rahatsız edilmeyeceğiniz bir yerde dinleyin. Çevrenizden bir süre arının ve şarkıyı hissetmeye çalışın. Eminim hepinize birşeyler hatırlatacaktır.

Fücur'un 3000 Albümü

Evet sevgili Derleme okuyucuları, yazılardan uzak kaldığım süre boyunca izlemeye devam ettim fakat artık tekrar aktif olarak katılabileceğimi bildirmekten mutluluk duyarım. Yarım bıraktığım bazı yazı dizilerini tamamlayacağım fakat öncelikle benim için önemli olan bu olayı paylaşıma açıyorum.

Arşivimin 3000. albüme ulaşması münasebeti ile çeşitli şarkılardan derlenmiş bir albüm ve bu albümün çalınacağı bir akşam planlıyorum !! Evet şarkıları sizin seçiminize bırakıyorum. Parçaların seçimi aşağıda belirlediğim kategorilere göre yapılmalı. Her soru için bir şarkı seçin ve sonunda 12 parçalık bir albüm oluşturalım.

1998 tarihinden beri toparladığım kaset, CD ve 33lüklere 21. yüzyılın en büyük müzikal icadı olan MP3 de dahil olunca bu günde 3000 LP rakamına ulaştım. Bu arşivi oluştururken bana yardımcı olan müzik konusundaki engin bilgileriyle büyüklerime ve heyecanlı, istekli dinleyici kitlesi olarak küçüklerime gönülden teşekkürlerimi sunarım.

Sorulara gelince ;
1- Müzik tarihi için en devrimsel şarkı sizce nedir ?
2- Rock müziği tanımlayacak tek bir şarkı seçme hakkınız olsa ?
3- Jazz'ı insanlara sevdiren adamın şarkısı nedir ?
4- Blues için söylenebilecek 3 akordan fazlasıdır dediğiniz parça ?
5- ve.... yazıldı mertlik bozuldu ! dediğiniz şarkı nedir ?
6- Her dinlenildiğinde aynı duyguya kapıldığınız parça nedir ?
7- Evet o kadar çok kez çalındı ki ama kimse onun gibi çalamaz dediğiniz şarkı ?
8- "Ve o/onlar bu işin tanrısıdır ki bunun en büyük kanıtı şu şarkıdır" dediğiniz ?
9- Ne olursa olsun bu parçayı dinlemekten sıkılmayacağım dediğiniz ?
10- "İkimizin şarkısıydı, lanet olsun hiç aklımdan çıkmıyor" dediğiniz şarkı ?
11- Herkesin ilk dinlediğinde aklında kaldığına ve sevdiğine inandığınız parça ?
12- Kasedini almak için para biriktirdiğim ilk şarkı dediğiniz ?

Sorular cevaplandığında ilgiye göre yer ve zaman belirleyip seçtiğimiz şarkıları bir gece dinleyeceğiz ve akabinde güzel bir canlı müzik ziyafetine dahil olacağız.

21 Ocak 2009 Çarşamba

No Time For Nuts




Evet Millet Benim Hoşuma giden bu videoyu sizlerlede paylaşmak istedim. İyi Seyirler . . .(;>

20 Ocak 2009 Salı

Eşref Armağan

1953 yılında doğmuş olan bu türk ressamımızın garip bir özelliği var arkadaşlar. bu garip özelliği sayesinde bütün dünyaca taktir görüyor. Peki nedir bu garip özellik ?!?
Eşref Armağan Kör. ama onu garip yapan kör olup resim yapması değil. doğuştan kör olup bu denli güzel resimler yapması. (;>

detaylı bilgi için ;
http://tr.wikipedia.org/wiki/E%C5%9Fref_Arma%C4%9Fan

http://www.esrefarmagan.com/index-tr.html

bu sitelere bakabilirsiniz.

Vücuda enjekte edilebilen nanorobot geliştirildi

Nedense bu yazıyı okumadan önce stargate geldi aklıma. Sonra okuduktan sonra stargate tekrar geldi aklıma.

Avustralya’nın Clayton kentindeki Monash Üniversitesi Nanofizik Laboratuvarı yetkililerinden James Friend, insan vücudundaki atardamarlara yerleştirilebilecek bir nanorobot üzerinde araştırma yaptıklarını söyledi. Bilim adamlarının 250 nanometre çapında bir nanorobot geliştirdiklerini belirten Friend, nanorobotun büyüklüğünun yaklaşık 2-3 saç teli kalınlığında olduğunu kaydetti.

Friend, bu kadar küçük bir robotu geliştirirken karşılarına çıkan en büyük engelin yeterince güçlü bir motor elde etmek olduğunu, çünkü robotun kan damarlarındaki akıntıya karşı gelmesi gerektiğini söyledi.

“FANTASTİK YOLCULUK” FİLMİNDEKİ GİBİ
Friend, robotun motoruna Proteus isminin verildiğini, bu ismi verirken 1966’da çevrilen “Fantastik Yolculuk” (Fantastic Voyage) filminden esinlendiklerini anlattı.

Bu bilim kurgu filminde, bir suikast girişimi sonucunda komaya giren önemli bir diplomatın hayatını kurtarmak için henüz deneme aşamasında bir projede çalışan bilim adamlarının mikroskobik boyutlara küçültülen bir denizaltıya binerek kan damarları yolu ile diplomatın beynindeki pıhtıyı yok etmek üzere harekete geçmeleri anlatılıyordu. Filmde diplomatın bacağından vücuduna enjekte edilen denizaltının adı Proteus idi.

James Friend, Avustralyalı bilim adamlarının geliştirdikleri nanorobotun filmdeki gibi vücuda bacaktan enjekte edilemeyeceğini, çünkü bu durumda beyne giden yolun çok uzun olacağını, ancak boyundan enjekte edilebileceğini söyledi.

“İnsan vücudundaki atardamarlarda yüzmek zordur, çünkü akıntı hızlıdır” diye konuşan Friend, kanın kalp yakınlarında saniyede bir metre hızla dolaşımda bulunduğunu kaydetti.

James Friend, bilim adamlarının robotu uzaktan kumandayla kontrol etmek için çalışmalarını sürdürdüklerini belirtti.

Robotun ilk başlarda gözlem amacıyla kullanılacağını söyleyen Friend, “Bu aşamadan sonra kesme gibi faaliyetlerde kullanılması için çalışacağız” dedi.

ZİHNİ DE OKUYABİLİR Mİ?
Robotun beyinde uygun yere yerleştirilmesi sayesinde, bir kişinin zihninin okunup okunamayacağı ve istihbarat servislerince kullanılıp kullanılamayacağı yönünde bir soru üzerine Friend, “Bunun mümkün olabileceğini düşünüyorum, ama bu beni hiç ilgilendirmiyor” dedi.

19 Ocak 2009 Pazartesi

The Unborn - 2009

Yılın ilk filmlerinden bu sebepten çokta yüklenmemek lazım ama nedir bu ya. Imdb’ye göre 5.0 derecesinde bir korku filmi, ama benden en fazla 2.0 alabilir. Oda bazı sahnelerde eğlendirdiği içindir. Ben çok sıkıldım bir film izleyeyim de kendime geleyim diyorsanız sıkıntınızdan biraz uzaklaşmanızı sağlayabilir. Ama mümkünse izlemeyin derim gerek yok.

Filmin konusu ise ölü bir ruhun tekrardan canlılar dünyasına gelmek için yaptığı hırsı anlatıyor (böyle filmlerde anlamadığım nokta neden illa canlılar dünyasına girmek isterler sana ne arkadaş belki bura daha kötü).

En komik sahnelerinden biri; filmin başında genç kızımız, filmin kurbanı rolündeki Adette Yustman çocuk bakıcılığı yapmaktadır. Evdeki çocuk garip davranmaya başlayınca gider neyin var der. Çocuk sallamaz bunu, lakin bu ölü ruh tarafından kontrol edilmektedir. Yeterince yaklaşınca çocuk döner ve elindeki aynayı kıza geçirir. Ben orda istemsiz olarak bir gülme tuttu çünkü müthiş komik bir sahneydi. Aklıma geldikçe gülüyorum. Sırf o sahne için izlenir aslında film 10 dk. kadar.

http://www.youtube.com/watch?v=sc3Cba0qOco&feature=related adresinden görebilirsiniz tabi youtube izleyebiliyorsanız bu ülkede.


15 Ocak 2009 Perşembe

Zod Modu ? 2008 01 15


Aylardan Ocak, 15 nci gün demişler zamanında saymaya başlayanlar bu güne, bende öle diyeyim de bozulmasınlar(;> yıllarıda saymışlar 2009 çıkmış bu yılın rakkamı. . .

İşte böle bir zamanda işten çıkmış yorgun argın bitkin hafta ortasıyken, hiç hesapta olmayan kararlar alarak Zodyac a geldim. Fonda çalan hafif jazz eşliğinde akmaya çalışıp akamayan trafiğe takıldı gözüm. Trafiğin bu tarafında olup oturup biramı içerken yemeğimi yerken trafiğin sıkıştığını görmek ayrı bir haz veriyor insana. bu o an evine gitmeye çalışan insanların acı çekmesinden zevk almak değilde daha çok doğru bir karar vermenin verdiği hafiflik ve rahatlık gibi bir şey. anlatması zor bir duygu.

İşinden çıkıp evine ulaşmaya çalışan insanlara tavsiyem özellikle hafta ortasında kendilerine bir es vermeleridir. İş çıkışı sevdikleri en yakın mekana gitsinler bir kadeh birşey içsinler, yemeklerini dışarda yesinler iş çıkış zamanını geçirip eve gitmeyi denesinler ve eve ne kadar geç gittiklerine bir baksınlar. Şayet otobüs dolmuş benzeri toplu taaşıma aracı kullanıyorsanız farkın yarım saat yada en kötü 1 saati geçmeyeceğini göreceksiniz. Ancak asıl farkı haftanın kalan iki gününde yapacaktır. daha zinde olucaksınız hafta sonuna çok ta yorgun girmeyeceğiniz için kendinize zaman ayırabileceksiniz hafta sonu. . .

En azından ben böyle düşünüyorum. Araştırmacı vede denemeci yazarınız happy owl ironic zodyac tan denerr (;> sevgiler saygılar . . .

13 Ocak 2009 Salı

Nicola Tesla


10 Temmuz 1856 Smiljana/Hırvatistan - 7 Ocak 1943 New York / ABD

* 1898' de New York şehrinin Madison Parkı'nda (Madison Square Garden) telsiz ile uzaktan kontrola ait parlak bir gösteri düzenledi.Geleneksel Elektrik Fuarının geliştiği yer ve genellikle Barnum-Bailey sirkinin çalıştığı büyük alanın ortasına büyük bir tank koydu ve suyla doldurdu. Bu küçük gölün üzerine, yüzmesi için, 1 metre uzunluğunda anten direği olan bir tekne koydu. Teknenin içinde bir radyo alıcısı vardı. Tesla, seyircilerin isteği doğrultusunda ileri gitme, sağa veya sola dönme, durma, geri gitme, ışıkları yakıp söndürme gibi çeşitli şeyleri uzaktan radyo kontrol sayesinde yaptı. Unutulmaz gösteri tüm seyircileri hayran bıraktığı gibi günlük gazetelerin ön sayfalarında yer aldı.

* Yüksek gerilim ve yüksek frekanslı elektrik iletimi konusundaki araştırmalar, Tesla'yı Colorado Springs yakınlarındaki bir dağın üzerine dünyanın en güçlü radyo vericisini kurup çalıştırmaya yöneltti. 60 metrelik direğin etrafında, 22,5 metre çapında, hava çekirdekli transformatörü yaptı. İç kısımdaki sekonder 100 sarımlı ve 3 metre çapındaydı. Üreticisi, istasyondan birkaç mil uzaklıkta bulunan enerjiyi kullanırken, Tesla ilk insan yapımı şimşeği oluşturdu. Bir direğin tepesindeki 1 metre çaplı bakır küreden, 30 metre uzunluğunda, kulakları sağır eden şimşekler çaktı. Ufka kadar gök gürültüsü işitildi. 100 milyon Volt değerinde gerilim kullanılıyordu. Yarım asırlık bir süre içerisinde giderilemeyen bir hayret yarattı.
İlk denemesinde, vericideki güç jeneratörünü yaktı. Fakat tamir ederek 26 mil uzağa, gücü telsiz ile iletebilinceye dek deneylerine devam etti. O uzaklıkta, toplam 10 kW'lık 200 tane akkor ampulü yakmayı başardı.

* 1904'te Mors koduyla sınırlı olan büyük endüstrinin geleceğine ait, uzak görüşünü açıklayan kuramsal broşürünü yayınladı. Bu broşür, Tesla 'nın kahin olduğuna herkesi inandırdı. "Dünya çapında telsiz sistemi"nde, çeşitli olanakları sağlayacak olan özellikler açıklanıyordu. Broşürde, Telgraf, Telefon, haber yayını, Borsa görüşmeleri, Deniz-Hava trafiğine yardım, Eğlence ve Müzik yayını, saat ayarı, Resimli Telgraf, Telefoto ve Teleks hizmetleri ile, Tesla'nın sonradan oluşumunu gördüğü Radyo sitesi anlatılıyordu..

* Not alma alışkanlığı edinmemişti. Her zaman tüm araştırma ve deneylerine ait tüm bilgiyi aklında tutabildiğini iddia ve ispat etti. 150 yıl yaşamaya kararlı olduğunu ve 100 yaşının üstüne eriştiği zaman, araştırma ve deneyleri sırasında topladığı bütün bilgiyi etraflıca anlatarak, anılarını yazacağını söyledi.II. Dünya Savaşı sırasında öldüğü zaman, kasasına askeri yöneticiler el koydular ve kayıtların cinsine ait herhangi bir şey duyulmadı.

detaylı bilgi için ;
http://tr.wikipedia.org/wiki/Nikola_Tesla

12 Ocak 2009 Pazartesi

Freaking Jingle Bells

Arkadaşlar benim çok hoşuma giden bu çalışmayı sizlerle paylaşmak istedim, sevgiler saygılar (;>

Freakin Jingle Bells!!! from Mark Pfeffer on Vimeo.

10 Ocak 2009 Cumartesi

Filmleriyle 2009

2009 da bizi ne gibi devam filmleri bekliyor merak ediyorsanız işte başlıyoruz,
Terminator Salvation , 22 mayıs tarihinde piyasaya sürülecek film "the end begins" sloganıyla karşımıza çıkacak.











Ice Age 3 , Pixar filmleri dışında piyasada en çok pay sahibi olan aimasyon film serisinin 3.sü 1 temmuzda izleyici karşısında olacak











X-men Origins , x-men serisinin bir anlamda devamı olan filmde wolverine karakterinin doğumundan mutant olmasına kadar neler yaşadığını anlatan bir film olması bekleniyor.









Star Trek , dünyada en çok hayranı olan bilim-kurgu serisinin yeni filmi 8 mayısta görücüye çıkıyor.











Angels & Demons , Dan Brown'ın ünlü romanından uyarlanan film meşhur Da Vinci Code'un devam filmi niteliğindeolması bekleniyor.








Street Fihgter : The legend of Chun Li

Transformers : Revenge of the Fallen
Sherlock Holmes , yönetmenliğini Guy Ritchie'nin yaptığı filmde Iron Man'den tanıdığımız Robert Downey Jr Sherlock Holmes 'ü oynayacak.
Rambo 5 , evet rambo 5 inde listemizde adeta bir bomba etkisi yarattığının farkındayım yazan ve yöneten ve oynayan yine stallone. Daha öldürcek vietnamlı kaldımı ki 5. filmi çekmiş bilemiyoruz.
Evet, 2009 devam filmlerinin yanı sıra 2010 ve ileriki tarihlere programlanmış diğer filmler ise şöyle,
Iron Man 2 (2010)
TR2N (2010) , ünlü 1984 bilim kurgu filmi TRON'un aynı kadroyla çekilmiş devam filmi
Halo (2012) , microsoft'un ünlü oyunu 2012'de master chief'i ekranlarımıza getirmeye hazırlanıyor.
Benim unuttuğum eklenmesi gereken önemli filmleri bekliyorum.
Herkesin 2009'da sevdikleriyle mutlu bir yıl geçirmesini dilerim,

9 Ocak 2009 Cuma

İstatistiki Bilgilerle Geride Kalan 2 Sene 2007- 2008

Happy Owl Ironic ;
Toplam =140 yazı atmış
Ortalama Ay Başına Düşen Yazısı;5,833333
Max yazı Attığı Ay; Şubat 2007 (26 yazı)
Son Attığı yazı; Aralık 2008

Deserthawk ;
Toplam =125 yazı atmış
Ortalama Ay Başına Düşen Yazısı;5,208333
Max yazı Attığı Ay; Ocak 2008 (21 yazı)
Son Attığı yazı; Aralık 2008

Fücur ;
Toplam =89 yazı atmış
Ortalama Ay Başına Düşen Yazısı;3,708333
Max yazı Attığı Ay; Şubat 2007 (15 yazı)
Son Attığı yazı; Ağustos 2008

Atıl ;
Toplam =42 yazı atmış
Ortalama Ay Başına Düşen Yazısı;1,75
Max yazı Attığı Ay; Şubat 2008 (7 yazı)
Son Attığı yazı; Ağustos 2008

Silentmoon ;
Toplam =29 yazı atmış
Ortalama Ay Başına Düşen Yazısı;1,208333
Max yazı Attığı Ay; Şubat 2008 (5 yazı)
Son Attığı yazı; Ekim 2008

FarmerFam ;
Toplam =27 yazı atmış
Ortalama Ay Başına Düşen Yazısı;1,125
Max yazı Attığı Ay; Nisan 2008 (7 yazı)
Son Attığı yazı; Eylül 2008

Figment ;
Toplam =26 yazı atmış
Ortalama Ay Başına Düşen Yazısı;1,083333
Max yazı Attığı Ay; Nisan 2008, Şubat 2008 (4 yazı)
Son Attığı yazı; Ağustos 2008

Bloodlust ;
Toplam =25 yazı atmış
Ortalama Ay Başına Düşen Yazısı;1,041667
Max yazı Attığı Ay; Mayıs 2008 (6 yazı)
Son Attığı yazı; Ekim 2008

Deniz Akçadoğan ;
Toplam =7 yazı atmış
Son Attığı yazı; Haziran 2008

Fitne ;
Toplam =6 yazı atmış
Son Attığı yazı; Şubat 2007

Silvana;
Toplam =5 yazı atmış
Son Attığı yazı; Haziran 2007

Aysu;
Toplam =4 yazı atmış
Son Attığı yazı; Ocak 2008

Aikanaro;
Toplam =4 yazı atmış
Son Attığı yazı; Nisan 2007

Floodwillbeking;
Toplam =4 yazı atmış
Son Attığı yazı; Nisan 2007

Burhanettin;
Toplam =3 yazı atmış
Son Attığı yazı; Haziran 2007

Sinan;
Toplam =3 yazı atmış
Son Attığı yazı; Şubat 2007

Daytripper;
Toplam =1 yazı atmış
Son Attığı yazı; Nisan 2007

Bozuk para, Rumble Fish, Hasbi-Tembel, ŞFKM
Toplam = 1'er yazı atmışlar
son attıkları yazı; Şubat 2007

Ellesar, Erthem
Toplam = 1'er yazı atmışlar
son attıkları yazı; Ocak 2007

Gelmiş geçmiş bütün yazarlara emeklerinden dolayı teşekkür ederim. Yeni yılda nice yazılara imza atmanız dileğiyle. . .

7 Ocak 2009 Çarşamba

Metrodaki Kemancı

Arkadaşlar bu yazıyı sevdiğim bir gezgin arkadaşımın myspace adresinden olduğu gibi aktarıyorum.
Kendisinin adresi; http://gamzetuysuz.spaces.live.com/'dur vakit buldukça kontrol etmenizi tavsiye ederim. sevgiler saygılar.

Metrodaki Kemancı

Soğuk bir Ocak sabahı, bir adam Washington DC'de bir metro istasyonunda, kemanla 45 dakika boyunca altı Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telaşındaki yaklaşık bin kişi kemancının önünden geçip, gider.
Kemancı çalmaya başladıktan ancak üç dakika kadar sonra, ilk kez orta yaşlı bir adam kemancıyı fark edip, yavaşlar ve birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder.
Kemancı ilk bir dolar bahşişini bundan bir dakika kadar sonra alır. Bir kadın yürümesine ara vermeksizin parayı kemancının önüne koyduğu kaba atarak, hızla geçer, gider.
Birkaç dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında işe geç kalmamak için acele ettiğini belirten ifadelerle hızla yoluna devam eder.
En fazla dikkatle duran ise üç yaşlarında bir oğlan çocuğu olur. Annesinin çekiştirmelerine rağmen, çocu k önünde durur ve dikkatle kemancıya bakar. En sonunda annesi daha hızlı, çekiştirerek çocuğu yürümeye zorlar. Oğlan arkasına dönüp dönüp kemancıya bakarak, çaresizce annesinin peşinden gider. Buna benzer şekilde birkaç çocuk daha olur ve hepsi de anne, babaları tarafından yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaştırılırlar.

Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece 6 kişi, çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan, yürümeye devam ederek, para verir. Kemancı çaldığı süre içinde 32 dolar toplar. Çalmayı bitirdiğinde ise sessizlik hakim olur ve kimse onun durduğunu fark etmez, alkışlamaz.

Hiç kimse onun dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell olduğunu ve elindeki 3,5 milyon dolarlık kemanla, yazılmış en karmaşık eserleri çaldığını anlamaz. Oysa Joshua Bell'in metrodaki bu mini konserinden iki gün önce Boston'da verdiği konser biletleri ortalama 100 dolara satılmıştı..

Bu gerçek bir hikayedir ve Joshua Bell'in ö ylesine bir kılıkla metroda keman çalması, Washington Post gazetesi tarafından algılama, keyif alma ve öncelikler üzerine yapılan bir sosyal deney gereği kurgulanmıştır. Sorgulanan şeyler; sıradan bir yerde, uygunsuz bir saatte güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup ondan keyif alıyor muyuz? Beklenmedik bir ortamda, bir yeteneği tanıyabiliyor muyuz? İdi...

Bu deneyden çıkarılacak kıssadan hisse ise, dünyanın en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müziği çalarken, önünde durup, dinleyecek bir dakikamız dahi yoksa, başka neleri kaçırıyoruz acaba?