31 Temmuz 2010 Cumartesi

Lake Of Tears


Tanıtmaya çalışacağım grubu senelerdir bilmeme karşın albüm olarak dinlemeye başlayalı 6-7 ay oldu. Sizlerde dinlerseniz eğer bir Anathema tarzı algılayacağınızı düşünmekteyim. Hatta izledikleri yol bile aynı sayılabilir. Çünkü iki grubunda ilk albümleri doom - gothic metal olmasına karşın şu anda daha çok progressive rock yapmaktalar. Grup tekrar birleştikten sonraki albümlerinde (son albümlerinde) metal parçalara yer vermişler.

Favori albümüm şu an için "Forever Autumn", albüm şarkılarının çoğu kafa ağrıtmayan, inişlere çıkışlara sahip rock parçalarından oluşmakta.
Bunun dışındaki diğer albümlerinde, albüm başına en az 2-3 tane benim açımdan güzel şarkıları bulunmakta.

Sevdiğim bir kaç örnek şarkı aşağıda yer almaktadır.

Albüm Listesi:
1993 Lake Of Tears [Demo]
1994 Greater Art
1995 Headstones
1997 A Crimson Cosmos
1997 Lady Rosenred [EP]
1999 Forever Autumn
2002 The Neonai
2004 Greatest Tears Vol. I [Compilation]
2004 Greatest Tears Vol. II [Compilation]
2004 Black Brick Road
2007 Moons And Mushrooms

Kısa tarihçesi:(Kaynak:Wikipedia)
1992 yılında Daniel Brennare, Jonas Eriksson, Mikael Larsson ve Johan Oudhius adlı müzisyenlerin Death Metal'i bırakarak, başka müzik türleri arayışı sonucunda bir araya gelmeleri ile kurulmuş bir gruptur. Üyeler bir araya geldiği anda ilk olarak bir demo kaydetmeye karar verir ve bunun sonucunda üç şarkılık bir demo kaydı yapılır. Kaydedilen demo albüm, Black Mark Productions adlı müzik yapım şirketinin o kadar ilgisini çeker ki, grupla bir sözleşme imzalamaya karar verirler ve böylece ilk albüm için çalışmalara başlarlar.
1994 yılında grup,toplam sekiz şarkıdan oluşan "Greater Art" adlı debut albümlerini tamamlayarak piyasaya sürerler. Greater Art albümünü, 1995 yılında tamamlanan ve toplam dokuz şarkıdan oluşan "Headstones" albümü izler. Tüm bunlardan sonra, grup bitmek bilmeyen bir Avrupa turnesine çıkar ve 1996 yılında Jonas Eriksson isimli gitaristi üzücü bir şekilde kaybederler.
Üçüncü albümleri olan "Crimson Cosmos" 1997 yılında yayınlanır ve metal çevrelerince büyük bir ilgi görerek, başarılı olur. Progressive Metal tınılarını çok hissettiren bu albüm, dinleyiciler tarafından da çok beğenilir ve unutulmayanlar arasındaki yerini alır. Crimson Cosmos albümündeki asıl kilit kişi, fazla göz önünde bulunmayan Christian Saarinen dir. Çünkü albümde kullanılan klavye partisyonlarının bir çoğunda onun emeği vardır.
1999'da grup "Forever Autumn" adlı albümünü yayınlar, bu albümde bulunan "So Feel Autumn Rain" adlı parça, birçok kişiyi etkiler ve grubun en sevilen şarkıları arasındaki yerini almasını sağlar.
2001 yılına gelindiğinde,grup içindeki kişisel problemler yüzünden dağılma kararı alınır ve grup bir süreliğine de olsa sessiz kalır. Ardından vokalist Daniel Brennare; grubun resmi sitesinden açıklama yaparak, grup üyeleriyle birlikte son bir albüm doldurmak istediğini söyler. Bunun üzerine tüm grup toplanarak, "Neonai" ismindeki beşinci stüdyo albümünü doldurur. Kısa süren ayrılıktan sonra, grup 2003 yılında tekrar bir araya gelir. 2004'te "Black Brick Road" isimli albümü doldurarak Ağustos 2004'te piyasaya sürerler.

Album - 1999 Forever Autumn

Album - 1999 Forever Autumn

Album - 2007 Moons And Mushrooms

30 Temmuz 2010 Cuma

Hot

...

Eveet baktınız başlık yine noktalardan oluşuyo yani bu ne demek oluyo? Eveet fıkra zamanı :-) Maksat sabah sabah sevimsiz oluyoruz ya fıkrayı okutup suratta bi tebessüm oluşturmak :) Yine bir Temel fıkrası, haftaya Nasrettin Hoca fıkraları var arkadaşlar :)

- Babam öldü, demis Temel.
idris sormus:
- Neden öldü?
- Apartmanin sekizinci katının balkonundan düştü.
- Eyvah parçalandı mı?
- Yok, girişteki bakkalin tentesine düşünce oradan havalanıp karşı
apartmana yöneldi.
- Apartmana mı çarptı, nasıl oldu?
- Yok, karsı apartmanın balkonunda çamaşırlar asılı idi.Çamaşır ipine
vurup fabrikanın bahçesine düştü.
- Orada mı öldü?
- Yok, fabrika çelik yay fabrikası, bahçedeki yaylarin üzerine düşüp
havalandı yeniden...
- Peki sonra?
- Sonrasi ne? Baktik ki yere inmiyor, biz de vurdik oni

29 Temmuz 2010 Perşembe

XYZ - XYZ

XYZ'in 1989 tarihli glam - hard rock karışımı ilk albümleri. Bu albümde öne çıkan parçalar da ilk üçten oluşuyor. Diğerlerini de dinleye dinleye alışıyorsunuz. Ayrıca bu albümün yapımcısı da Dokken grubunun kurucusu Don Dokken'dır.
1 Maggy
2 Inside Out
3 What Keeps Me Loving You
4 Take What You Can
5 Follow the Night
6 Come on N' Love Me
7 Souvenirs
8 Tied Up
9 Nice Day to Die
10After the Rain

I'd love to change the world



27 Temmuz 2010 Salı

Sıcaak

Ayy çok sıcak oturduğum yerde şıp şıp ter döküyorum, bir kış gelse de kurtulsam şu sıcaktan, bu anı yaşamak zorundaysam da tatilde olacağım denizde, yoksa kalsın.
Zaten hastayım 2 haftadır, daha yeni kendime gelmeye başladım, artık bir düzeleyim de bira patates yapacağım, ay canım nasıl çekti şu antibiyotikten kurtulayım hemen bir bira, hastası değilim çok içmiyorum ama yazın sıcakta iyi oluyor işte:)
Hele nette gezinirken şu fotoyu gördüm iyice heveslendim :)

Bu arada biranın zararları yazılır ya hep işte bu da faydaları:

1.Makul ölçülerde bira tüketmek vücudu mide kanseri ve ülserden koruyor. Mideyi 'helicobacter pylori' isimli mikroba karşı savunuyor.

2. Araştırmalar 'bira göbeği' tezini çürüttü. Bel bölgesindeki yağlanmayla bira arasında herhangi bir bağlantı yok.

3. Hergün düzenli bir bira bardak bira içenlerde Tip 2 diyabet riski azalıyor.

4.Kötü huylu kolesterolünüzü düşürmeye yardımcı oluyor ve göğüs kanserine karşı da oldukça etkili bir savaşçı.

5.50 yaş üstünde oluşabilecek bunama gibi problemleri yüzde 42 oranında azaltıyor. Fakat eğer ağır içiciyseniz bu risk yine artıyor.

6.Kalp krizi riskini azaltarak kanınızın daha akışkan olmasını sağlıyor.

The Cranberries Çeşme Alaçatı Seaside Konseri


Tarihler 23 Temmuz Cumayı gösterdiğinde, yine bir dağılan grubun birleşip sevenleriyle buluşması efsanesine tanıklık yapmak için Alaçatı'nın yaklaşık 15km içerisinde deniz kenarındaki Seaside Beach Club'ta idik. Benim gibi otuzlarına yaklaşan ve hatta biraz geçmiş olan insanların ortaokul yıllarında kasetleri eskitircesine parçalarını ezberlediği The Cranberries, yedi yıl sonra tekrar bir araya gelmiş ve bu kez konser vermek için Çeşme'nin dolunayının yanını seçmişti. Tabiki bizde oradaydık ve sesimiz kısılana kadar şarkılara eşlik ettik.

Dolores O'Riordan'ın muhteşem yıllara meydan okuyan bir gram detone olmayan sesi, bizlere Cranberries'in tam bir konser grubu olduğunu gösterdi. Ses düzeni, gitar tonu, klavyenin synth efektleri kısacası tüm grubun performansı harikaydı. Nitekim "Everybody else is doing it, so why cant we" "No Need To Argue" "To The Faithful Departed" ve "Bury The Hatchet" albümlerinin her notasını hatırlayan ben konserde albümleri aratmayacak bir performans gördüm.

Şarkı listesi elimdeydi hemen hemen biliyordum neler çalınacağını, fakat her parçada ayrı ayrı heyecanlanmamı ve ayaklarımın battığı kumlarda zıplamamı engellemedi. Oldukça kalabalık olan Seaside Beach Club, dolunayın denize vurması ve dalgaların ayaklarımıza kadar gelmesi ile bize unutulmaz bir konser deneyimi yaşattı. Gerek 50bin kişiyle stadyum konseri izlemiş olun, gerek oniki saat ayakta yağmurda bir grubu beklemiş olun, gerekse muhteşem sahne ve ışık şovlarıyla bezenmiş bir konser izleyin, inanın bana hiçbiri bu etkiyi yaratmaz.

Gelelim şarkılara. "Wake up and Smell the Coffee" albümünden "Analyse" ile başlayan konser hemen akabinde Dolores'in ertesi gün çocuklarını Disneyland'e götüreceğini ve çocuklar için yazdığını belirttiği Animal Instinct ile bizi gençliğimize götürdü. Linger olsun, Just My Imagination olsun bize hayatın anlamını sorgulatmaya yetti. Ode To My Family'de hüzünlenelim derken Salvation ile bir anda binlerce kişinin bağırdığını gördük. Hemen ardından ilk hit olan Ridiculous Thoughts geldi capcanlı.

Parça bitince kısa bir sessizlik oldu, insanlar kendi aralarında fısırdaşırken sönmüş olan sahne ışıkları Dolores'in beyaz akustiği ile arkasını dönmesi ile yandı ve o herkesin beklediği an geldi. Zombie !

Konserde görülmeye değer olan deniz, kum, mehtap veya Dolores'in arzı endamı dışında, ellerinde fotoğraf makinesi cep telefonu ve kayıt yapabilecek birşey olanların Zombie başladığında oluşturduğu ışık şovuydu kanımca. Tüm insanların yıllardır bunu canlı dinlemek istediğini anlamış olacakki grup gerçek bir heyecanla çaldı parçayı. Ve bis...

Eğer bir şarkı seçmem gerekirse Cranberries'ten beni darmadağın duygulara sürüklemesi gereken, bu kesinlikle "Shattered" olurdu. Öylesine harikaydı ki sesi bunu söylerken kısa bir süre kendime gelemedim diyebilirim. "Put Me down" ve "Still Can't" şarkılarını usulca dinledikten sonra bir anda giren "Promises" beni tam anlamıyla çıldırttı ve kumları savurarak zıpladım. Zıpladım zıpladım zıpladım hiç durmadım taa ki son parça "Dreams" başlayana kadar. Dreams yine bize bir hayat dersi verdi ve Dolores "Hayatta gerçekleştiremeyeceğiniz şeyler için üzülmeyin arkadaşlar" dedi ve gitti.

Evet gözlerimizin önünden The Cranberries geçti ve biz gözlerimizi tekrar onlar sahneye çıkana kadar kapadık. Biz erdik muradımıza, kaçıranlar üzülsün bahtlarına.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

..

Temel amansız bir hastalığa yakalanmış. Doktor doktor dolaşmış, en sonunda bir doktor onun hastalığının bir çaresi olduğunu, yeni doğum yapmış bir kadının memesinden süt emerse iyileşebileceğini söylemiş. Temel her zaman gittiği kahveye gidip oturmuş ve kara kara düşünmeye başlamış. O sırada arkadaşı İdris gelip Temel'in durumunu görmüş ve derdinin ne olduğunu sormuş. Temel durumu anlatınca,

- Uşağum bundan kolay ne var? Benim hanım 2 ay önce doğum yaptı. Hergün gelir emersin.
Bunu duyan Temel sevinçten uçmuş. Hergün İdris'in evine gidip karısının sütünü içmiş. Bir gün İdris'in karısı kendisini emen Temel'e bakıp işveli bir şekilde,

- Uşağum başka canın çeken bir şey varsa isteyebilirsin, haçan seni memnun etmek isteyrum.
Deyince Temel hemen aklından geçeni söyleyivermiş:

- Uy bacum yanında bir-iki tane bisküvi olsa ne iyi olirdi da.

25 Temmuz 2010 Pazar

.

Adamın birinin evinde yangın çıkmış. Komşuları yardıma koşmayıp olayı seyretmeye başlayınca iş başa düşmüş.. İlk önce oğlunu yangının içerisinden çıkarıp dışarda beklemesini söylemiş. Dalmış tekrar duman ve ateşin içerisine, kızını çıkartmış dışarıya. Sonra karısını, sonra köpeği ve kedisini. Daha sonra dışarı hiçbir şey getirmeden 3 kere daha içeri girmiş çıkmış. Onu seyreden komşularından biri sormuş: - Niçin yanan eve girip çıkıyorsun dışarı hiçbir şey getirmiyorsun?" diye. - "Kayinvalidem içeride!" demiş adam; "arada bir girip çeviriyorum!".

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Jean Michel Jarre İstanbul Konseri


Tarihler 15 haziranı gösterdiğinde İstanbul yine bir ilke şahit oldu. Elektronik müziğin 70lerdeki birkaç efsanesinden biri olan Jean Michel Jarre Kuruçeşme Arenada bizleri büyüledi. DVDlerden izlemeye alışık olduğumuz lazer şovlarıyla küçük kalabalığı coşturan JMJ tavırlarından anlaşılacağı gibi bizden çok eğlendi denilebilir. 50 küsür yaşında bi adama göre azımsanmayacak bir enerjisi olup yerinde hiç duramayan ve klavye klavye synthesizer synthesizer koşturan abimiz, bizlere Theremin (araştırıverin gari ne olduğunu) MiniMoog ve Laserharp gibi garip şeyler bile çaldı. Helal olsun adama dedirtti. Hayatında hiç JMJ dinlememiş arkadaşım dahil "aaa ben bu bu bu şarkıları biliyorum ne güzelmiş" dedi. Zaten çoğu telefon melodisi olmuş durumda çoktan :)

Konseri beklerken en ön sırada Waiting for Costeu albümünden ambient tarzda olan aynı ismi taşıyan 28 dakikalık parçayı dinledik ve baygınlık geçirdik diyebilirim. Arka taraftan tribünden seyircilerin içinden yürüyerek gelip sahneye çıkışı büyük ilgi topladı sanatçının. Konserin ilk bir saati tam anlamıyla doğaçlama deneysel garip parçalar ile doluydu diyebilirim. Bir Kraftwerk havasına bürünmüş diğer üç konsoldaki amcalar büyük konsolda binlerce kablo düğme ve tuşlu çalgılarla bezenmiş Jean Michel'e arka plan müzisyenliği yapıyorlardı. Aslında bu tarz müzikte pek ayırt edilemiyor olsa da kimin ne çaldığı, açıkçası bu konser için öyle değildi.

Kariyerinde hiç Türkiyede konser vermemiş olan sanatçıyı birçok bekleyen olur sanıyordum ama zaman gösteriyorki o şaşalı dönemlerindeki dinleyicileri pek kalmamış artık. Yine de eski ve yeni akıllarda yer etmiş parçalarını bizlerden esirgemeyen ve albüm kayıtlarından oldukça farklı beğenimize sunan Jean Mİchel'e teşekkür eder, tekrarını isteriz.


Konuyla ilgili ekşi sözlükten bir alıntı ve laser harp dahil üç you tube videosu

Konserin Habertürk sitesindeki "Bu adam tam bir deli" başlıklı haberi


Jean Michel'in kendi ağzından İstanbul izlenimleri

Bizim gözümüzden arkordeonu ile JMJ :


Parça listesi muhtemelen şöyleydi ;
1. oxygène 2
2. magnetic fields 1
3. equinoxe 7
4. equinoxe 5
5. rendez-vous 3
6. magnetic fields 2
7. souvenir of china
8. oxygène 5
9. variation 3
10. theremin piece
11. equinoxe 4
12. adagio
13. industrial revolution 2
14. rendez-vous 2
15. rendez-vous 4
16. chronologie 6
17. chronologie 2
encore:
18. oxygène 4
19. oxygène 12
encore 2:
20. calypso 3

Blues Mobil


Blues Mobil %100 yerli sermaye şahane bir İstanbul grubu. Canlı dinleme fırsatım olmadı fakat internette dolanırken rastladığım ve web sitelerine bir göz attığımda gayet kaliteli müzik icra eden bir oluşum olduğunu farkettiğim bir grup. Grup elemanları zaten oldukça başarılı özgeçmişlere sahip. Düzenli olarak sahne programları var. Armonika, elektrik gitar, bas, davul ve vokalden oluşan beşli, videolardan anladığım kadarıyla İstanbul gecelerini blues müziğine doyuruyor. Fakat anlayamadığım bir durum oluştu küçük kompakt sitelerini gezerken, acaba sitedeki mp3 çalardaki 10 parça kendilerinin özgün besteleri mi yoksa ben mi çok cahilim 10 parçanın 10unu da daha önce hiç duymadım. Bana cover çalan bir gruba pek benzemiyorlar gibi geldi. Videolar kısmında tabi bir iki tanıdık blues standardı şarkı buldum. Ama sanki bir albüm kayıtları da var gibi duruyor. Umarım canlı dinleme şansına erişiriz ilerleyen günlerde. Başarılarının devamını diliyorum.

www.blues-mobil.com

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Şişedeki Balıklar Hakkında

Çoğunuzun bildiği üzere diyet yapmaya çalışıyorum. ancak pek başarılı değilim bu kilo alma diyetinde (;> bende şöyle ne olsa yerim ne olsa yerim die düşünürken canım balık çekti. işyerinden arkadaşlarla bi iş çıkışı ekmek arası gittik yedik süperdi. Sonra dedim ki kendi balığını kendin yetiştiriceksin. iişte bizim elimizde öyle kot sahil havuz akvaryum olmadığı için bende sahip olduğum internet alanında balık yetiştirmeye karar verdim hehe. ekledim bloğumuza balıkları.
Fücur üstadımla üşenmedik tek tek botadık balıkları. beğenmedik renklerini değiştirdik en son bu renkte bıraktık. Adınıda şişedeki balıklar koydum bu küçük sanal havuzumuzun.
Eminim farketmişsinizdir. üzerine tıkladığınızda yem veriyorsunuz balıklara. arada bir besleyelim bunları. Teknoloji her geçen gün ilerliyor bakarsınız ilerde bu sanal alemde yetişen balıkları verir yerine gerçek balık alırız. oturur afiyetle muhabbetle yeriz, belki bana kilo yapar.
Hepinize iyi hafta sonları.

6 Temmuz 2010 Salı

13 Haziran Eric Clapton & Steve Winwood Konseri


Eric Clapton dendiğinde hepimizde bir his uyanıyor elbet. Bazı sıkı blues fanatikleri sevmesede Eric Clapton ingiliz blues sektörünün en çok para kazanan ve deyim yerindeyse bu işin kaymağını yiyen adamdır. Fakat bir sanatçıyı yermek onun sürekli kötü işler yaptığını göstermez pek tabi. Hani bir tabir vardır "Bu kadar adam seviyorsa, bişey vardır be abi" denir ya. Aynen öyleydi. Çok kalabalıktı çook.

13 Haziran Pazar günü o "bişey"i gördük. Eric Clapton ve Steve Winwood sahnedeydi ve kelimenin tam anlamıyla bizi R&B ve Blues'a doyurdular. Had to cry today ile başlayan konserde o anlarda ben, Atıl, Güher ve Tekindal hala Kuruçeşme arenaya girmenin bir yolunu arıyorduk 16bin kişi arasından. Can't Find My Way Home ve muhteşem Traffic standardı Dear Mr. Fantasy diğer güzel Winwood parçalarındandı. Adamın sesinin eskimemesi bir yana gayet hammond'ı öttürdü diyebiliriz. Argo tabirlerle devam etmek gerekirse Steve Winwood bize Georgia On My Mind çaldığında hepimiz kafadan koptuk be bilader.

Ciddileşelim. Dııımdıııdııınııı Cocaine, Dııımdıııdııınııı Cocaine. E tamam bizde çalıyoruz ne var be hafız. En arkadan konseri dinleyen ben Eric Clapton çalarken ayrı bir şarkı dinliyormuşçasına heyecan duydum. Nitekim Cocaine bir JJ Cale parçası olmasına rağmen Clapton yıllardır gayet güzel icra etmekte ve sahiplenmekte. Vakit geçti vakit geçti falan tabi arada bilmediğimiz şarkılar falan girdi derken bi baktık Clapton akustiği aldı eline ve Layla başladı. Hemen sms çektim sevgili happy owl arkadaşımıza. Biraz sanki zorladı da zorladı Layla'yı üstad. Ama inanın o yavaş tempoda ve o tonda hiç bir kaydı yoktur. Eminimki dinlediğim en iyi Layla'dır.

Yahu Crossroads dinledik daha ne olsun derken, bi anda Voodoo Chile başladı ve gerçekten birisi çıkıp Jimi Hendrix'e saygı parçası çalacaksa bu kesinlikle o anda o adamdan o şarkı idi. Vay be dedim kendi kendime. Hadi Georgia on my mind hiç beklemiyordum ama Voodoo Chile da hakkaten sürpriz ve bambaşka oldu. Hiç kısaltmadan gayet babalar gibi uzun uzun çaldı Clapton siyah beyaz stratı ile. Nispet mi istiyorsunuz kardeşim alın size konser nispeti !! ooooh.

1960larda Cream'a can veren Eric Clapton ve aynı dönemde Spencer Davis Group ve Traffic'e can veren Steve Winwood'u birarada izledik kısacası. Ağzımızın payını aldık döndük. Ha noolur ? Vay efendim bi BB King gelir, bi Robert Cray gelir, bi Robben Ford gelir hatta hatta bi Peter Green gelir karşılaştırırız beğenmeyiz Clapton'u . şaka şaka :) ne haddimize.

Buyrun çalınan parçaların listesi.
1. Had to Cry Today
2. Low Down
3. After Midnight
4. Presence of The Lord
5. The Shape I'm In
6. Glad
7. Well All Right
8. Tough Luck
9. While You See a Chance
10. Key to The Highway
11. Midland Maniac
12. Crossroads
13. Georgia on My Mind
14. Driftin'
15. How Long
16. Layla
17. Can't Find My Way Home
18. Gimme Some Lovin'
19. Voodoo Chile
20. Cocaine
Bis:
21. Dear Mr. Fantasy

2010 Türkiye Konser Çılgınlığı


Bir gün ekşi sözlükteki gibi bir başlık açacağımı biliyordum konserler adına. Ve işte oldu. Gerçekten çılgınlık düzeyine ulaştı. Siz meraklı (!) DERLEME okurları için tümünü takip ediyorum. Geçmiş ve gelecek olan tarihlere ve kısa detaylara bir göz atalım, daha sonra da konser konser fotoğraflar ve yorumlar ile donatalım. hayde...

Yazın gelişiyle 13 Haziran günü Eric Clapton ve Steve Winwood Kuruçeşme arenaya teşrif ettiler, biletler 100 lira idi ve konser tam anlamıyla bir izdihamdı. 16,000 bilet satıldığı yönünde resmi olmayan bir bilgi var.

Tam iki gün sonra 15 Haziran salı günü dünyaca ünlü elektronik müzik virtüözü Jean Michel Jarre tarihte ilk defa İstanbuldaydı. Kuruçeşme arenada gerçekleşen muazzam görsel ve işitsel şova ilgi büyüktü diyemeyeceğim. Fakat JMJ kendi ile bizi de eğlendirmeyi başardı.

İki hafta sonra yerler ayarlandı, biletler hazırlandı ve Türkiyede tüm yıl boyunca konuşulmuş olan Sonisphere için yola çıktık. Üç gün süren festivalde dev isimler sahne aldı. Bunlar sırasıyla Alice In Chains, Rammstein, Manowar, Accept, Anthrax, Megadeth, Slayer ve Metallica idi.

Yarın yani 6 Temmuz salı günü Ankara ODTÜ Vişnelikte Pink Martini konseri gerçekleşecek. Son albümleri Splendor In The Grass turnesi kapsamında bizlere Contemporary Rock ve R&B türünü icra edecekler.

6 ve 7 temmuzda İstanbul Jaz Center diye bir mekanda jazz'ın garip gitaristi Mike Stern grubu ile birlikte olacak. Bilet fiyatları bi garip. Biletix sapıtmış kategorisiz enteresan cümleler yazmışlar. Stern beraberinde Dave Weckl'ı ise davulcu olarak getirecektir, meraklılara duyurulur.

Yine 7 Temmuzda pek te sevmediğim Eros Ramazotti (babamın değimiyle Aşık Ramazan) Kuruçeşmede sahne alacak.

Bizleri film müzikleriyle etkileyip bunalıma ve iç dünyamıza sürükleyen Yann Tiersen 11 Temmuz günü İstanbulda olacak. Ha hangileri derseniz filmler için : Amelie ve Goodbye Lenin. tabiki fazlası adamın çok sayıdaki albümlerinde mevcut.

13 Temmuz günü ise Trip hop denilen türü yarattıkları iddia edilen ünlü Teardrop parçası beynimize kazınan Massive Attack Kuruçeşme arenada olacak.

15 Temmuz Perşembe günü efsane isim Tonny Bennett (evet hala hayatta) Kerem Görsev Trio ile Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosunda bir konser verecek. İzleyecek olan olursa kesinlikle anılarını dinlemek isterim.

17 Temmuz günü dans ve elektronik müziğin meşhur ikilisi Faithless, Maçka küçükçiftlik parkta sahne alacak. Ön grup olarak gayet isabetli olarak Bedük seçilmiş. Biletler 80 ve 180 lira.

19 Temmuzda Cemil Topuzlu'da Seal sahne alacak. Bu adamı da kim dinliyor hala bilmiyorum. Vardır seveni elbet.

23 Temmüz Cuma günü Çeşmede ve ondan bir gün önce İstanbulda 7 yıl aradan sonra Cranberries izleme şansımız olacak. Çeşmedeki konser için normal kategoriden bilet almış bulunmaktayım. Beklerim efendim.

Şimdi burda yerli grup ve müzisyenleri de eklersek listeye sonu gelmez. Fakat dikkatimi çeken ve kaçırılmaması gerek bir tanesi var ki o da .... sıkı durun... İlhan İrem. Evet sanatçı yine uzun bir aradan sonra 1 Ağustos günü Kuruçeşmede biz sevenleri ile buluşacak. ben giderim arkadaş ! 2006dan beri bekliyorum anasını satayım.

Daha sonra 14 Ağustosta yine İstanbulda Oi Va Voi konseri olacak. Kışın Ankarada izlediğimden dolayı gitmeyi düşünmemekteyim.

U2 izleyeceğiz ! detaya gerek yok.

Ozzy Osbourne son çıkardığı Scream isimli güzel albüm ile 30 Eylül günü bizlerle olacak. Daha öncede dediğim gibi, Ozzy yarasa cennetini boylamadan onu kaçırmamak gerek !

Aslında çok kısa süre sonra 2 Ekimde Scorpions sahne alacak yine İstanbulda. Grup bu yılın şubat ayında turneleri bitince dağılacaklarını açıkladığından son bir kez görmek gerekir kanımca.


Yani bildiğim kadarıyla hani bu kadar ama illaki gözümden kaçmış vardır bir iki tane daha. Onları da duyanlar not ediversin altına yazımızın. Sevgiler.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Bizim Orda Bir Tabir Vardır Yalan Olmak Diye !

Evet sevgili blog sakinleri. Hakikaten de sakin sakin durmuşsunuz. Aferim size. Şimdi gelelim benim nispetlerle başladığım tatilime;

Az zamanda çok ve büyük şeyler öğrendim. bunları madde madde sıralamaya çalışağım
1) birşeyin nispetini yapacaksan önce nispeti yapılacak şeyi yapmaya başla ondan sonra nispetini yap. Tatilin başlamadan tatilinin nispetini yapmaya başlarsan heleki bizimki gibi nazarı kuvvetli bir blog a mesaj atarsan o tatil hiç te beklediğin gibi geçmiyor.
2) yıllardır ara ara aklıma gelip mırıldandığım bir arabesk şarkının sözlerini yalnış söylediğimi öğrenip doğru sözlerin anlamsızlaştığını fark ettim ve şarkıya olan ilgimi kaybettim sanırım hehe eskiden de çok bi ilgim olduğu söylenemez şarkının tamamını bilmiyorum sanırım. yıllarca müge arkadaşımızın yanında "dedem haklıymış meğer..." diye ısrarla mırıldanmama rağmen beni düzeltmediği için yıllardır yalnış bildiğim şarkının doğrusu bir rivayete göre "nede haklıymış meğer.." olucakmış (;> Dedemde haklı bir adamdı rahmetli.
3) Bir otobüs yolculuğunun kötü geçeceği varsa kötü geçiyor, ne kadar hazırlıklı olduğunuzun bir önemi yok.

Şimdi gelelim benim tatile; Yola çıkmadan önce ipod uma video çevirip atmada bir sorun yaşadım. Eski çevirici programımı format attıktan sonra bilgisayarıma yüklemediğimi fart ettim.neyse başka program buldum o da işlemcilerimi süper ısıttığı için laptop dayanamayıp ikide bir kendini kapatıyordu.
Birşeylerin ters gideceğini o zaman anlamalıydım aslında.topu topu 40 ar dakikadan 3 dizi bölümü atabilmiştim ipod a. 9 buçuk saat kadar sürmesini beklediğim yol o 3 dizi bölümüyle geçmezdi. Bende gittim bir seyahat firmasınıın suit tabir edilen tekli koltuklarından buldum ve yeni otobüslerde moda olduğu üzere her koltuğa bir ekran kampanyasından da yararlanarak usb den ipod umu bağlar ve convert etmeden izlerim dizimi dedim. 2 sezon kopyaladım.
İşte şimdi 9 saatlik yolculuğa hazırdım. sonra gene birşeylerin ters gittiğini fark edip yanıma bir de kitap alayım nolur nolmaz dedim. en kalınından kitabımı da aldım. Ve yolculuk başladı. ilk yaşadığım hayal kırıklığı benim koltuğumdaki ekranın usb girişinin çalışmıyor olduğunu görünce oldu. Neyse dedim tv izlemeyen bir adam olarak dünya kupası maçına bakarım ve bütün kanallar gösterirken sadece trt1 göstermiyordu ve gene benim oturduğum koltuğun ekranında durum böyleydi.başka izleyenler vardı çünkü hemde baya net izliyorlardı. Eh dedim o zaman kitap okuyayım 1 saat kadar sonra benim keyifli keyifli kitap okuduğumu farketmiş olucak ki şöför bütün otobüsteki okuma ışıklarını kapattı. ve bende 3 dizi bölümüne kaldım. ardından daha önce izlemediğim bir film olduğunu farkettim ipod ta onu izledim. genede sıkıcı bir yolculuktu.

Yazı şimdiden uzamaya başlamış. Neyse kısa keselim aralıklı yağan sağnak yağmurlar, dünya kupası maçlarını doğru dürüst izleyememem, muhasebe programı araştırıp bu programın satıcılarıyla bir hafta boyunca pazarlık etmem sonucunda sabahları erken kalkmam, dinlenememem, Diyetime en rahat uyacağım yer olduğunu düşündüğüm ananemin yanında diyetimi gerçekleştirememem, ve daha bir çok hayal kırıklığı ile ki en büyüğü izmire hiç gidememem oldu sanırım. tüm bunlarla beraber isyan edip ankaraya geri döndüm.

Ankaradayım evimdeyim, şimdi kendime sıçak bir süt hazırlayıp sonrada bir duş alıcam. Merak etmeyin dersimi aldım bu sefer nispet olsun diye söylemiyorum, acınası halimi bilin diye söylüyorum (;>

Sonuç olarak bizim oralarda yalan olmak diye bir laf vardır. İşte benim bu senelik iznimede aynen o oldu. Benim izin yalan oldu anlayacağınız. Kalınız sağlıcakla.